tr

Kullanıcı blogları

Aranan etiket: "güney"
Kıbrıs sorunu çözüm sürecinde liderler görüşmesi, Mülkiyet başlığının ele alınmasıyla birlikte, şimdilik, taşlı, çukurlu yolla girdi. Sarsıntı ve sallanma olması doğal.
Eskiden bu tür yollara, "langufalı" yol derdik. Artık "modernleştiğimiz"için yazı ve konuşmada pek kullanılmıyor.
"Langufalı" yola girdik ya, hemen olumlunun yerini olumsuz beyanatlar aldı. İki tarafın liderlikleri bolca, "kırmızı çizgilerden" söz etmeye başladı.
Bu gelişme olur olmaz, hem Türkiye'de hemde Kıbrıs'ta yorumlar farklılaştı.
Bakın, Türkiye'de hükümet kaynaklarına yakınlığı ile bilinen bir yazar mesajını verdi.
"Eğer Mart ayına kadar Referanduma gidecek bir gelişme olmazsa, artık ortaklık devleti değil, mevcut durumun kabul edilmesi süreci başlayacak"deyi verdi. Bu görüşü da yetkililere dayandırdı.
Bu makale hemen Güney ve Kuzey basınında etkisini gösterdi.
Federal çözümden kaçmak isteyen Kuzeyin ve Güneyin statükocu çevreleri buna sarıldı.
Görüşme sürecini kesintiye ve başarısızlığa uğratmak isteyenler kolları sıvadı.
Güney Kıbrıs'ta ilginçtir, ayni döneme denk gelen bir şekilde önce Sayın Anastasiadis'ten başlayarak demeçler ve yorumlar ortalığı kapladı.
Mart ayına kadar bir gelişme olamayacağı ve Referandumun mümkün olmayacağı dile getirilmeye başlandı.
Bu ifadeler başka şeylerle güçlendirilmek istendi.
Hemen Kuzeyde olduğu gibi Güneyde de "B Planı ele alındı" haber - yorumları ortalığı sardı. B Planı ne imiş? Tıpkı kuzeydeki gibi bir farkı yok.
Planın birinci maddesi, "devleti güçlendirmek çalışmalarını öne almak". İkincisi Türkiye'yi sorumluluğunda köşeye sıkıştırmak, bunun için uluslararası çalışmalara koyulmak.
Aynen Kuzeyde de böyledir.
Görüşme sürecinin tıkanması ile hemen başlarlar, "bırakalım artık bu görüşmeleri, devleti güçlendirmeye bakalım ve dünyaya açılalım"söylemlerine.
Sanki Kuzeyde ve Güneyde Kıbrıs görüşmeleri nedeni ile ellerini tutan var", hedefi hemenden Devleti güçlendirme iddiası olarak değiştirenlerin.
Sanırsınız ki masaya iki tarafta otururken, görüşmeler nedeni ile devleti, ekonomiyi güçlendirme işine ara verdik diye karşılıklı antlaşması yaptılar..
Yalanın bini bir para.
Çünkü statükoyu sürdürmek çabası için insanlara anlatacak bir masalları olması lazımdır.
İşte bu gelişmeler olurken Orta Doğu'da işler daha bir karmaşıklaştı. Rusya'nın Suriye müdahalesi ve Avrupa'ya akan yüz binlerce mülteci, işi daha da karmaşık bir hale getirdi.

MERKEL ve ERDOĞAN, DAVUTOĞLU
İşte bu aşamada Avrupa ve AB konuya özü ayni, ama farklı bir yaklaşım geliştirdi.
Özü ayni. Çünkü mesele, Türkiye'ye AB sürecinde yeniden zemin sağlamak.
Almanya Başbakanı Sayın Merkel'in Türkiye ziyaretinde bu açıklığa kavuştu.
Bu ziyaret öncesi mülteci akını için Sayın Merkel'in gündeme getireceği konuları "ahlaksız teklif " diye yorumlayan basındaki kimi Türkiyeli siyasi yorumcular, Sayın Merkel'in ziyareti sonrası ortaya çıkan yaklaşımlara, sessiz kalmaları çok anlamlı oldu. Bu da olayın çok ciddi olduğunu göstermektedir.
Bu çerçevede ifade edilen ana nokta, Türkiye'nin büyük ölçüde tıkanan AB üyelik müzakerelerinin önünü açmak hedefi oldu.
Bu bence, hem Avrupa, hem Türkiye, hemde Kıbrıs sorunun çözüm süreci için çok olumlu bir yaklaşımdır.
İşte bu gelişme olur olmaz, hemen Güney Kıbrıs'tan sesler yükselmeye başlandı.
Türkiye'nin bloke edilen başlıklarının açılmaması için niyetler ifade edilmeye başlandı.
Ayni şekilde söz konusu başlıkların açılması için Türkiye'nin Kıbrıs'ta taviz vermesi, Maraş'ın iade edilmesi, Kıbrıs- AB katılım anlaşmasının Türkiye tarafından tanınması fikirleri yüksek perdeden ifade edilmeye başlandı.
Bunlar olmazsa Türkiye'nin müzakere başlıklarının üzerindeki vetolarını kaldırmayacaklarını söylemeye başladılar.
Bizim taraftan bu konuda açıktan bir ses gelmedi. Ama bu fırtına öncesi sesizliğe benzer.
Şimdi bazıları CB Sayın Akıncı'nın bu sözlere cevap vermesi gerektiğini ifade ediyor. Yani kavga derinleşsin!

AHLAK ve TEKLİF
İşte bu aşamada bu konuya değinmek istedim. Öncelikle Kıbrıs Rum egemen güçlerini iki temel konuda sorgulamak lazımdır.
Bunlardan biri Türkiye'yi köşeye sıkıştırarak Kıbrıs sorununa çözüm bulma stratejileridir. Bu streteji sorunu ne kadar çözüme götürdü?
Bu strateji, Kıbrıs Sorununu Çözüme götürmeyi bir yere bırakın, "çözümsüzlüğü çözüm " olarak gören Türkiye'nin ve Kuzeyin statükocularının ayrılığı sürdürme ve derinleştirme niyet ve amaçlarından başka bir hususa hizmet etmedi.
Bakın, çözüme en yakın olduğumuz dönem, Türkiye'nin köşeye sıkıştırıldığı değil, aksine, AB Genişleme sürecinde Türkiye'nin AB aday üyeliğini alması ve üyelik görüşmelerinin başladığı dönem oldu.
Bugün eğer, çözüm konusunda Sayın Akıncı ile Sayın Anastasiadis arasında süren görüşmelerde yeni pek çok yakınlaşma konusu oluşmuşsa, bu, işte o dönemin oluşan mirasının üzerine konan yeni hususlar olmuştur.
Yani Türkiye'yi köşeye sıkıştırma stratejisi kopuşu ve gerginliği getirirken, Türkiye
ile evrensel demokratik ve barışcı değerlerde buluşma iklim ve yakınlaşmanın geliştiği, 2002- 2008 dönemi, çözümü ve barışı en fazla yakınlaştıran dönem olmuştur.
Bunun sarsılması ile ve Güneyin Egemen güçlerinin, Sarkozy'li Fransa'nın etkisinde, Avrupa'nın Türkiye karşıtlığı ile malül olan aşırı muhafazakar şahinlerinin dümen suyuna girdiği andan itibaren, Kıbrıs'ta çözümsüzlüğün ve gerginliğin yeniden artması oluşmuştur.
İşte bu bağlamda, yeniden, "Türkiye'nin köşeye sıkıştırılma" stratejine başvurulması ile birlikte, Türkiye'nin AB üyelik sürecindeki başlıklar bloke edilmeye başlandı. Fransa'nın başını çektiği bu adımlardan da cesaret alan Güneyin egemen güçleri hızla Türkiye'nin AB Görüşme sürecindeki başlıklarını bloke etmeye başladı.
Bu çok yanlış ve süreci kesintiye uğratan adım oldu. Bunu ilk olarak sorgulamak istedim.
İkinci sorgulamak istediğim nokta Gümeyin bloke ettiği başlıklar konusudur. Çünkü bu hiçbir degere sığmaz.
Her şeyi bir yere bıraktım. Geçmişte de yazdım. Açık açık.
Ben Güneyin, Türkiye'nin AB üyelik sürecinde 23.ve 24. Fasılları bloke etmesini hiç ama hiç anlamadım. İçime de sindirmedim.
Çünkü bu Fasıllar, Demokratik özgürlükler, İnsan Hakları ve Yargı ile ilgili başlıklardır.
Bu nasıl bir anlayıştır ki bu başlıkları bloke ederek, Türkiye gibi bölgenin güçlü ve ayni zamanda Kıbrıs sorununda da taraf olan bir ülkeyi siz, Avrupai demokratik ve yargı değerlerinden uzak tutmayı hedefleyeceksiniz?
Bu bloke ile birlikte bugün Türkiye'nin içinde yaşanan sıkıntılara bakın.
Kıbrıs Rum tarafı veya Avrupa, günümüzde Türkiye'nin yargı, insan hakları ve demokratik değerlerde tartışmalı bir konumda bulunmasından mutlu mu?
Üstelik hangi siyasi çıkar, Türkiye'nin insanının, insan hakları, demokratik değerler ve Yargı'da da Avrupa'i değerler dışında kalmasını size savundurur?
Siz bunu yaparak, Kıbrıs sorunu ve Kürt sorunu gibi temel sorunların çözümü için, bir toplumda gelişmesi gereken demokratik ve paylaşımcı siyasi ve toplumsal bir kültürün darbelenmesi ile yol alabileceğinizi mi sanıyorsunuz?
Bu demokratik değerler ve bunların üzerinde yükselecek siyasi kültür, bu temel sorunların çözümü için oluşması gereken demokratik ve paylaşımcı kültürün besiyeridir. Siz bunun önünü tıkarken, statükocu ve militarist, şöven, anti demokratik gelişmeleri arzulayanların önü açarsınız.
Bu sorunların çözümüne destek değil, aksine köstek olursunuz...
Bunun da ne Kıbrıs insanına, ne Türkiye insanına mutluluk getirmeyeceği açıktır.
Peki 23. ve 24. Fasıllarının önünü tıkayan Güneyin egemen güçleri, bugün bu gelişmenin önünün tıkanması nedeni ile Türkiye insanın yaşadığı acılara da ortak değil mi?
Hangi hakla siz,bugün, Türkiye'deki anti- demokratik gelişmeleri eleştirebilirsiniz?
Ayni şey Avrupa içinde geçerlidir.
Hem demokratik değerlerin ve yargının Avrupayi değerlere göre şekillenmesini engelleneceksiniz, hemde eski anlayışın boy vermesi ile doğan sıkıntıları eleştireceksiniz. Bunun samimiyet neresinde.

ŞİMDİ ESKİ GUBUR YİNE..
Şimdi, Sayın Merkel'in son Türkiye ziyareti ile yeniden Türkiye'nin AB üyelik müzakerelerinde tıkanan başlıkların açılması gündeme geldi.
Bu gelir gelmez o,"Türkiye'yi köşeye sıkıştırma" eski Guburu yeniden kınından çıktı. Bu niyetin beyan edilmesi ile birlikte, Güneyin siyasileri hemen, 23. ve 24. Fasılların üzerindeki blokajlarını kaldırmayacakları yüksek perdeden beyan etmeye başladılar. Buda tam da görüşmelerin olumlu bir ortamda geliştiği ve Mülkiyet başlığı gibi yani "langufalı" bir yola girildiği zamanda oldu.
Bu gelişmenin yaşanması ile birlikte, Kıbrıs Türk tarafı ile masada çözmeleri gereken konuları hemen Türkiye'nin AB Görüşme sürecindeki bu gelişme ile birlikte derhal Türkiye'ye havale edip indeksllemeye başladılar.
Bunu da Fasılların üzerindeki blokajı kaldırmak için şart haline getirip, Maraş ve diğer konuları ele almak istediklerini ifade ettiler..
Bu üstelik bu yakllaşım, Federal Kıbrıs'ın Ortağı ve Ortak Vatan'ın parçası olan Kıbrıs Türk Toplumuna dönük olarakta son derece yakışıksız ve yapılan en büyük haksızlıktır.
Üstelik de bunu yapanlar da ikide bir, Kıbrıs Türk Toplumunu Türkiye'den bağımlılıktan kurtarma gibi lakırdıları da yapanlardır.

ATEŞ BİZİ YAKMADAN
Bakın akıl başa toplanmalıdır.
Orta Doğu'da yayılan bu yangın, şu anda yalnızca çatışmasızlık hali olan Kıbrıs'ı da eğer tam bu zamanda karşılıklı kabul edilebilir ve 11 Şubat 2014 mutabakına bağlı bir barışa ulaştıramazsak, bilelim ki bu adayı da içine çekebilecek ateşe çekim güçünü de içinde taşımaktadır.
Kıbrıs'ın iki toplumu da şunu iyi görmelidir.
En yakın örnek yine Türkiye'dir.
Kürt sorununa çözüm bulmak için başlayan ve pek çok olumluluk getiren çözüm süreci, yarattığı umut ve olumluk biter bitmez, nasıl bir felakete yol açtığını hiç göz ardı edemeyiz.
Bundan ders almalıyız.
Eğer başlayan ve gelişen içinde çözüme dönük pek çok yeni yakınlaşmaların oluştuğu Kıbrıs sorununa çözüm bulma görüşmeleri tıkanır ve bundan taraflar kendi leyhlerine, Türkiye'de bazı yazarların ifade ettiği veya Güneyde de Türkiye'yi köşeye sıkıştırma stratejistlerinin ifade ettiği gibi, tek taraflı sonuçlar elde edebileceği fırsatçılığı eşliğinde, deyim yerinde ise tavuk körlüğü ile mesele ele alınırsa, bilin ki Kıbrıs, yangın yerine dönen Orta Doğunun ateş dilimleri içine düşecektir.
Evet, Görüşmeler, "langufalı"yolda ilerlemeli. Sarsılacağız, sallanacağız. Ama bu langufalı yol bizi menzile ulaşmaktan alı koymamalıdır.
Bu langufalı yolun sonu, yani ulaşacağımız menzil olan Federal Kıbrıs huzur,kalıcı barış ve selamet doludur.




Ferdi S. Soyer Eki 23 '15 · Etiketler: merkel, kıbrıs, güney, kuzey