tr

Blog sahibi: yonetici

ANKARA - GÜNEY LEFKOŞA GÖRÜŞMESİ....

Kıbrıs'ı ziyaret eden Avrupa Konseyi Başkanı Sayın Donald Tusk,"Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı" Sayın Anastasiadis'le gerçekleştirdiği görüşme sonrası basın önünde bir söz ifade etti.
"Hiçbir 3. Ülke asla AB üyesi bir ülkeden daha önemli olamaz" dedi.
Bu söz, halk deyimi ile "çerçevele de duvara as" denebilecek bir sözdür.
Bu sözü öncelikle çerçeveleyip,duvarlarına asıp, buna bakıp bakıp kendileri ile yüzleşecek olanlar ise, bu ülkede hala, Kıbrıs sorununa dair bilindik hamaset dolu tezlerini ifade etmekten çekinmeyenler olmalıdır.

NEDEN ASSINLAR?
Çünkü 2002 Aralık ayında, Kopenhag zirvesi öncesinde, Kıbrıs sorununun Federal ilkelerde çözümü ile Kıbrıs'ın AB üyeliği ilişkilendirilmişti.
Hatta Annan Planının görüşmeye zemin teşkil edecek olan birinci versiyonunda, Referandum da sorulacak olan soru da bu ilişkilendirme ile bağlanmıştı.
Federal çözüm ve Federal Kıbrıs'ın AB üyeliğine EVET mi, HAYIR mı, Referandum sorusu bu idi.
Ama o günlerde AB ve Federal çözüm karşıtlığı ile bağlantılı olarak akıllarını bozanların yüzünden, bu şans yitirilmişti.
O günlerde ifade ediyorduk. 1999 Helsinki Zirvesindeki belgenin, Garantör ülke olarak Türkiye tarafından benimsenmesi üzerine artık, Kıbrıs'ın çözüm olmadan da AB üyesi olabilmesi mümkündü..
Bu nedenle eğer oluşan bu zemini kaybedersek, Kıbrıs, Çözüm olmadan AB'ye üye olacak ve bu hem Kıbrıs Türk tarafı, hemde Türkiye için çok zorlu koşullar doğuracak diyorduk.
Nitekim, bunları misli ile yaşadık. Şimdi, daha da önemli bir şekilde yaşamaktayız.

DONALD TUSK ZİYARETİ
Bakın, Avrupa Konseyi Başkanı Sayın Donald Tusk'un Kıbrıs ziyareti çok önemlidir.
Çünkü, Türkiye ve AB arasında Orta Doğu ve Suriye Krizin yol açtığı mülteci sorunundan bir çıkış yolu bulmak amacı ile görüşmeler oldu.
Türkiye bu süreci, kendi açısından akıllıca değerlendirdi.
Mülteci sorunu ile Türkiye'nin tıkanan AB sürecinin önünü açmak ve VİZE meselesi ile bunu ilişkilendirdi ve bunları akıllıca "harmanladı".
Avrupa'nın birliğini dahi sarsma potansiyeli taşıyan Mülteci sorununu aşmak isteyen AB'nin ,ihtiyaçları ile kendi AB Müzakere Sürecinde Bloke edilen başlıklarının açılmasını ve Türkiye'nin önemli bir motivasyon olacak olan, VİZE meselesini de gündeme taşıdı. Bunları birbiri ile harmanladı.
AB'nin etkili üyelerinden Almanya, Fransa ve Dönem Başkanı Hollanda konuya çok büyük önem verdi.
Düşünün Almanya Başbakanı Sayın Merkel, kedine son Eyalet seçimlerinde ciddi bir oy kaybı yaşatan Mülteci sorununda, sorunu aşmak için riskler de alarak, bu harmanlamayı öne aldı.
Elbette AB dinamiği ve yapısı içinde bu iş epeyi politik lobi çalışması ve çekişmeler yaratacak.
Perşembe günü yapılacak zirvede konu daha bir açıklığa kavuşacak veya tıkanma noktaları ortaya çıkacak.
Sonrada ya bunu aşmak için gayretler yoğunlaşacak veya iş tıkanıp yeni bir arayışa veya çatışmalara yol açacak. Çünkü Mülteci sorunu bütün yakıcılığı ile devam ediyor.
İşte bu süreçte hali ile Kıbrıs sorunu da ister istemez olayın odağına oturdu.
Bundan ötürü Sayın Donald Tusk'un Lefoşa'da Sayın Anastasiadis'le buluştu. Çünkü Perşembe günü yapılacak olan toplantı önemli. İşte Sayın Tusk'un bu buluşma nedeni ile Sayın Anastasiaidis'in yanında basına söylediği bu sözü çerçevelenip duvara asılacak sözdür.
"Hiç bir 3. ülke asla, AB üyesi bir ülkeden daha önemli olamaz"

"KIBRIS CUMHURİYETİ DİYE BİR ŞEY YOK", ÖYLE Mİ?
Çünkü, 28 AB üyesi ülkeden biri olan Kıbrıs Cumhuriyeti, eşit üyedir ve ona rağmen bu iş olmaz ve bu gelişme için onunda onayı gerekir.
Bu nedenle Türkiye'nin zekice, Mülteci sorunun çözümü için; kendi tıkanan AB üyelik sürecini ve VİZE meselesini harmanladığı gibi; "Kıbrıs Cumhuriyeti" de Bloke ettiği başlıklardaki blokajını kaldırmak için, meseleyi, Kıbrıs sorunu ile " harmanladı".
Yani, "Kıbrıs Cumhuriyeti", böylesi önemli bir uluslararası sorunun çözüm sürecinde asıl ve etkili bir aktördür.
İstemesenizde, içinize sinmese de gerçek budur.
O hamaset dolu söylemler içinde küçümsensen, aşağılanan, dudak bükülün ve böyle bir Cumhuriyet yoktur denen "Kıbrıs Cumhuriyeti", şimdi AB ve Türkiye'yi ilgilendiren çok önemli bir konuda gelişme olması için ağırlığı ve etkisi ile bir üye olarak kendini gösteriyor. Sayın Tusk ayağa geliyor ve böylece kendini de ortaya koyuyor.
Güney Lefkoşa'ya, Avrupa ve Dünya siyasetine yön verenlerden biri gidiyor, öteki geliyor. Sayın Davutoğlu da Sayın Anasatasiadis'le gizli veya açık görüşüyor.
Nasıl ki Türkiye ve Başbakan Sayın Davutoğlu Türkiye açısından fırsatı değerlendirip zekice davranıyor; Kıbrıs Cumhuriyeti ve onun Başkanı Sayın Ananstasiadis de kendisi ile ilgili zekice davranıyor.

DUT YEMİŞ BÜLBÜLER ve Sayın ÖZERSAY
İşte bu süreç çok ilginç bir ortama bizim açımızdan yol açtı. Her Allah'ın günü çözüm bulmak maksadı ile süren görüşme sürecine dönük, kuşku, güvensizlik dolu hamasetle yüklü beyanatlar veren içimizdeki "milliyetçi" çevreler tarafından derin bir sessizlikle izleniyor bu gelişmeler...Gıkları çıkmıyor. Akıncılar'a ( Lüricinaya) gidip Hayır Ateşi yakanlar, neyin sıcaklığında ısınıyor şimdi. Gıkları çıkmıyor.
Ama ne acıdır ki çözüm isteyenlerde olayı çok büyük duyarsızlıkla izliyor.
Bu konuda yalnızca kendini yeni diye tanımlayan Halkın Partisi ve onun Başkanı Sayın Özersay bir ses verdi.
O da, "sürecin dışındayız ve bize rağmen bu işler oluyor" dedi. Türkiye Başbakanı Sayın Davutoğlu ile "Kıbrıs Cumhuriyeti" CB Sayın Ananastasiadis'in Bürüksel'de yaptığı ve Rum basınından öğrendiğimiz görüşmesine dönük iç siyasete indeksli tepkisel bir açıklama yaptı. Dışımızda görüşüyorlar diye tepki gösterdi.Tepkisinin özü, Türkiye- Güney Lefkoşa görüşmesine dönüktü, neden görüştüler diye... .
Buna da hayret ettim.
Çünkü, Türkiye ve Güney Kıbrıs'ın doğrudan görüşmesinin kapısını aşan antlaşmayı onaylayan KKTC Görüşmecisi Sayın CB Eroğlu idi ve kendisi ve onun Müzakerecisi idi. Bu yolla da kendisi Atina'yı da ziyaret etmişti.
O günlerde bunun yol açacağı tehlikeleri işaret etmiş, ama süreçte etkin olunması gerektiğini söylemiştik.
Oluşmasına katkısını göz ardı ederek şikayet ediyor. Bu yapılan açıklama, tamamen iç siyasete, oynamak maksatlıdır. Hem Cumhurbaşkanı Akıncı'yı, hemde CTP- UBP Hükümetini küçültmek için yapılan bir açıklamadır. Ayrıca olayı sessizlikle izleyen milliyetçi çevrelerden de sempati toplamayı içermektedir.
Maalesef Sayın Tusk'un sözüdür Önemli olan.
"AB üyesi devlet, tüm 3. Ülkelerden için daha önemlidir". Bu yüzden konuyu bu gerçek temelinde ele almalı ve bunu göz ardı etmeden, toplumsal çıkarların, Federal çözüm içinde gerçekleşmesi için üretkenlik içinde olmalıyız.

HARMANLANMA
Bu gelişmeler içinde AB Dönem Başkanı Hollanda'nın Dışişleri Bakanı Sayın Bert Koanders ise çok önemli bulduğum bir açıklama yaptı. Şunu ifade etti.
"Kıbrıs sorununun çözümü ve müzakere başlıklarının zekice harmanlaması yapılmalıdır" dedi.
Onun bu sözü, bazı Güney Basın organlarından tepki aldı.
Çünkü bu gelişmeler, Sayın Bert'in ifade ettiği gibi, yani Türkiye'nin başlıkların açılması ile Federal çözüm, "zekice harmanlanırsa", bu çözümü tetikler. Rum basınında bu söze endişe beyan edenler, Federal çözümü tetikleyecek olan bu dinamiğe tepkilidir.
Evet, bence bu gelişmeler önemli ve Kıbrıs sorunun çözümüne ve görüşme sürecine olumlu etki yapacak olan zemine sahiptir
Nasıl ki Türkiye kendi meseleleri ile Mülteci sorununu harmanladı, nasıl ki Sayın Anasatasiadis, olayı, "Kıbrıs Cumhuriyetine dair Türkiye'nin yerine getirmesi gereken yükümlülükleri" diye tanımladığı olguları, çözüm sürecinde Kıbrıslı Türklere yönelik olarak, tek yanlı ağırlık kazanmak için harmanlamaya çalışıyor.
Bu mesele eğer, Kıbrıs sorununun olumlu olarak süren görüşme sürecine dayanarak , iki tarafı motive etmek ve zorlamak için, Federal Çözümle de bağlantılı harmanlanması, Federal çözümü daha erken ve olanaklı kılar..
2002'de Kıbrıs sorununun çözümü ile AB üyeliğini birbirine bağlamanın yol açtığı motivasyonu hatırladığımızda; geçmiş tecrübeler ışığında, şimdi bu mesele, Kıbrıs sorun çözümünü bu harmanlama yapılırsa, daha da hızlandırır..
Ama elimiz zayıftır.
Çünkü çözümsüzlük yüzünden biz Sarayönündeyiz, ama Bürüksel alanında Güney ve Türkiye ile birlikte herkes var. Bir tek biz, 2002'de yaşadığımız o akıl tutulması yüzünden yokuz.
Biz ise şimdi hakkımızda bunca önemli gelişine yaşanırken yaşadığı denizden bi -haber balıklar gibi, "garip" bir şekilde, Sarayönünde, Su meselesi ile protokolle ve iç siyasette, kim kimin kalesine gol atacak, kimi siyaset sahnesinden götüreceğiz veya kimi getireceğiz meseleleri ile uğraşıyoruz.
Şimdi yapıcı olarak devrede olmamız gereken zamandayız...
Bu süreçte evet, Türkiye'nin harmanladığı konuya yol açmak için ve Türkiye - AB görüşme sürecinin yeniden başlaması için destek olmalıyız.
Evet, bazı eleştirilerde var. AB, Türkiye'deki yargı ve demokrasi ile basın özgürlüğü konularında yaşanan olumsuzluklara gözünü kapatıyor denmektedir. Doğruluk payı da var.
Ayrıca Türkiye ciddi bir süreç yaşadı. AB üyelik sürecinin tıkanması üzerine Şangay Beşlisine üye olmaktan tutun, yüzünü Avrupa yerine Orta Doğu'ya da çevirme durumuna girdi.
Ama yaşanan tüm süreçlerde Türkiye siyaset yapımcıları çıkış yolunun, AB süreçleri olduğunu yeniden öne aldı.
Bu gelişmeler, AB içinde de yaşandı.
Onlarda bu süreçte yüzlerini Türkiye'den çevirmekle kendi çıkarlarının zarar gördüğünü yaşadılar.
Şimdi bu yaşanmışlıklar üzerinden oluşan yeni gelişmeler, Türkiye - AB süreçlerine yeni ve önemli bir ilerleme oluşmasına dönük zemin sağlıyor.
Eğer bu süreçler gelişirse, Türkiye - AB müzakereleri başlarsa, haklı olarak bugün eleştirilen ve endişe duyulan Türkiye'de gelişen demokratikleşmekten ve hukuktan uzaklaşma, otoriterleşmeye gitme gibi konularında olumlu temelde aşılması zemini gelişecektir.
Çünkü AB üyelik müzakereleri bunun yolunu açmaya dönüktür.
Hele, Kıbrıs Cumhuriyetinin, hep yazdım ve eleştirdim, aklımın almadığı şekilde, Türkiye - AB müzakerelerinde,; İnsan Hakları, demokrasi ve yargının AB standartlarına yükseltilmesini öngören 23. ve 24 . başlıklarının üzerine blokaj koyması ve şimdi bu blokajını kaldırmasıyla AB ile Türkiye'nin müzakeresinin başlaması gelişirse, bugün şikayet edilen pek çok şeyin aşılmasına bu çok ciddi bir zemin olacaktır.
Bu bakımdan yaşadığımız bu günler çok önemlidir.

DÜRBÜNÜN TERSİ İLE BAKMAK
Ama biz, bütün bu gelişmelere dürbünün tersi ile bakmaktayız. Küçük ve uzak.
Halbuki yaşanan bu süreç bizim için, geleceğimiz için, Ortak Vatan'nın siyasi eşitlik içinde Federal ilkelerde birleşmesi için önemlidir.
Perşembe günkü toplantı önemlidir. Bunu da gözlemleyip yorumlayacağız.
Ancak yazmadan duramayacağım.
Eğer Sayın Anastasiadis. Güneyde gerçekleşecek olan Mayıs ayındaki seçim baskısı ve bunun dar siyasi avantajı ile de hareket eder....Gelişmeleri, kendi dar çıkarları için, Federal çözümde Kıbrıs'lı Türklere dönük, Türkiye'yi sıkıştırarak, AB yi de bu zor zamanda çıkarcı bir şekilde değerlendirerek, yalnızca kendi dar çıkarları için kullanmaya çalışırsa; bu hem Ortak Vatan'a, hemde bu gelişmelerin yol açtığı yeni zeminden ötürü, Türkiye gibi bölgenin etkin bir devletinin, demokratik gelişmesine tıkacak olur. Bu ise Kıbrıs'ın her her iki toplumuna bölgeye Yunanistan'a ve Avrupa'ya olumsuz olarak yansır. Bunun tarihsel ceremesi ağır olur.
Perşembe günü önemli. Bunu da değerlendireceğiz.

CİDDİ FIRSAT
Bu gelişmeler bence ciddi bir fırsattır. Türkiye ve CB Sayın Akıncı ile Hükümet, Kıbrıs sorunun çözümüne motivasyon katabilecek bu gelişmeleri iyice değerlendirmelidir. Sayın Anastasiadis ise bu gelişmeleri, fırsatçılığın kurbanı yapmamalıdır. Bu gelişme yalnız Kıbrıs'a değil ama Türkiye ve Yunanistan'a, Avrupa ve bölgeye çok değişik ve olumlu bir atmosfer getirecek zeminleri içinde taşımaktadır.