Son zamanlarda Meclis'ten ilgili komitenin yaptığı verimli bir çalışma
ile Anayasa ile ilgili önemli değişiklikler gündeme geldi.
Ancak bu konuda çok ilginçtir anlaşılmaz pek çok şey görüş olarak ileri sürülmektedir.
Bunları ikiye ayırmak mümkün.Ama ikisinin de dayandığı temel mevcutun değişmeden devamına dairdir.
Biri bu değişikliğin zamanı mı diye sormakta.Diğeri ise yeterli değil,
şu yok bu yok diyerek maksimalist bir yaklaşımla güya değişimden yana,
ama özde statükonun olduğu gibi devamına yol düşüyor.
Şimdi birincisini ele alalım.Esasında hem birinci yaklaşımı hemde ikinci
yaklaşımı dile getirenlerin birbirinden farklarına, hatta birbirlerine
uzak durmalarına karşın, belli noktalarda çok ortak yaklaşımları vardır.
Günümüzde Anayasa Değişikliğine "zamanı mı zamansız" diyenlerle bu
çalışmayı maksimalist söylemlerle değersiz kılmaya çalışanların, daha
dün, yine müşterek bir başka tezleri vardı.
Bunlar" artık Kıbrıs sorunu ile fazla uğraşmaya gerek yok.Çözüm için
umut beslemek yerine artık iç sorunlarımızın çözümü için yasal,
Anayasal, idari ve ekonomik sorunlarımızın çözümüne odaklanmamız ve bunu
geçekleştirmemiz gerekir" diyorlardı.
Yani Kıbrıs sorunu kadar önemli olan yapısal sorunlarımızın çözümü için
öncelik talep ediyorlardı.Bizim gibi, hem çözüm,hem demokratik ve
ekonomik yapılanmayı birlikte ele alanları ise, Kıbrıs sorunundan siyasi
olarak nemalanmaya çalışanlar olarak suçlamaktaydılar.
Şimdi işe bakın...
Kıbrıs sonundaki görüşme süreci önemli bir merhalede devam ederken, ayni
zaman dilimi içinde yeni demokratik yapılanma için de Anayasa gibi
temel bir olguda değişim yönünde olumlu bir gelişme yaşandı.
Şimdi bu durumda dün önceliği KKTC' deki yapısal sorunların çözümüne
vermemiz gerekir diyenler, şimdi , zamanımı zamansız diyerek kaçak
oynamaya başladılar.
Bunu nasıl yorumlamak gerekir? Çok açık.Bunların niyeti açık..
Her hangi bir değişim 1974 statükosunu sarsmamalı.
Ne Kıbrıs sorunun çözümü, nede içte statükonun oluşturduğu yapılanmanın değişmemeli.
Sözde yenilikçiler için İşte turnusol kağıdı böylesi durumlarda ortaya çıkıyor.
Hem hararetli bir değişim söylemi, ama değişime dair de her hangi bir
gelişme oldu mu da başka gerekçelerle buna engel olma halleri.....
Üstelik bunların bir kısmı maksimalist hedeflerlerle bağlantılı olarak
da örneğin Anayasa bulunan geçici 10. Maddeye dönük bir değişiklik
yoktur diyerek, yapılan önemli değişimleri de küçümseyecek makyaj
değişimleri diyerek değersizleştirmeye çalışmaktadırlar.Bu yönde
açıklamaları da yapmaktadırlar.
Ama buna dair de ciddiyet göstermemektedirler.
Anayasa değişikliğini maksimalist sözlerle değersizleştirmeye çalışan bu
kesimler, örneğin UBP Genel Başkanı Sayın Hüseyin Özgürgün'ün Anayasa
değişikliklerine dair ifade ettiği; polisin sivil otoriteye bağlanması
ve Anayasanın geçici 10. Maddesinin kaldırılmasına dair bırakın değişimi
bu talebi dile getiren görüşlerin dahi "Güvenlik Kuvvetlerini yıkmak,
devleti çökertmek niyeti olduğuna" dair son derece çağdaşı ve statükonun
aynen devamına dönük açıklamalarına dair, bırakın eleştirmeyi, en küçük
bir karşı ses dahi vermemektedirler.
Anayasa değişikliklerinde Geçici 10. Madde yoktur diye Anayasa
değişikliğini değersizleştirmeye dönük görüş açıklayanlar, buna dair
manşet çekenler,UBP Genel Başkanının bırakın değiştirmeyi bunu
düşünenleri dahi devlet yıkıcısı olarak tanımlamasına dönük olarak en
küçük bir karşı ses dahi vermediler.
Bu da bize niyetin Anayasa Değişiklerine soğuk davranmak olduğunu buna
dair oluşan olumlu havayı dağıtmak olduğunu göstermektedir.
Evet âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.İşte Anayasa Değişiklikleri
gündeme geldi.hadi bakalım önceliği İçteki demokratik yapılanmaya
vermemiz gerektiğini söyleyenler Anayasaya değişikliğine maksimalist
hedeflerle yaklaşmaya çalışanlar, şimdi ne yapacaksınız?
.Bu olumlu adımları," zamanı mı "diye sorarak, yada Anayasa
Değişikliklerine gerici söylemlerle, devlet yıkıcılığı ifadeleri ile
saldıranlara dönük sesiz destekçi mi olacaksınız?. Halep ordaysa arşın
burdadır.