Kurulacak Federal Cumhuriyette CB nın her iki toplumun da halk iradesi
ile temsilinin sağlanması oldukça önemlidir.Ancak bunun sonuçta ortak
Federal devletin Başkanı olacağı için bir şekli ile iki toplumun ortak
iradesinin de yansımasına dayanması gerekir.
1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin en zayıf noktası bu idi.Çünkü CB'nını
Kıbrıslı Rumlar seçmekte ama CB Muavinini de Kıbrıslı Türkler
seçmekteydi.
Böylece iki toplumun ayrı ayrı seçtiği bu başkanların yetkileri ise tüm adayı ve insanlarını ilgilendirmekteydi.
Çünkü sistem başkanlık sistemi idi.Kıbrıslı Rumların seçtiği başkan
Bakanlar kurulunun 7 üyesini Rumlar arasından, Kıbrıslı Türklerin
seçtiği başkan da 3 üyesini Türkler arasından seçiyordu.
Üstelik bu başkanlar ve onları destekleyen siyasi güçler hiçbir zaman ortak bir siyasi programa dayalı da seçime girmezlerdi.
Dolayısı ile ortak bir siyasi yaşam bu düzenlemeler nedeni ile zaten mümkün değildi.
Üstelik iki tarafta kendi dar ulusal çıkarları için motive oldukları
için zaten çalışmalar ta baştan karşıtlıkların çatışması ile
zedelenmekteydi.
Bu sistem yürümedi.
Şimdi federal bir çözüm için uğraşırken bu konu önem taşımaktadır.1960'
taki gibi bir Kıbrıslı Rumun CB, Kıbrıslı Türkün de CB Mv olması ve
dengelemek içinde karşılıklı veto hakları olması, ortak siyasi geleceği
darbelecek unsur olacağı açıktır.
Bu yüzden Dönüşümlü başkanlıkla bir sürenin örneğin, beş yılın üçünün
Kıbrıslı Rum Başkan, geri kalanın Kıbrıslı Türk başkan tarafından
yürütülmesi formülü gündeme geldi.Bunu iki tarafta kabul etti.
Ama bunun bir sorunsalı var. O zaman bu başkanlar nasıl seçilecek.
Kıbrıslı Türkler'den oy almayan veya Kıbrıslı Türkler'den oy almayı
düşünmeyen bir başkan ayni şekilde Kıbrıslı Rumlardan oy almayan ve oy
almayı düşünmeyen bir Türk adanın tümünün nasıl başkanı olacak?
Seçilmesi için bir toplumun iradesine ihtiyaç duymayacak olan bir başkan,iki toplumlu bir federasyonun nasıl başkanı olacak?
Üstelik siyasi düşünsel idelojik ve programatik bir ortak belgesi,
düşüncesi, hattı olmayan seçilmişlerin, ortak bir siyasi yaşamın
gelişmesine nasıl bir katkısı olacak?
İşte bu yüzden dönüşümlü başkanlık yalnız başına bir anlam ifade etmez.
Ortak siyasi iradenin nasıl olacağını da düşünmek gerekir.
Annan Planında merkezi federal hükümet, Başkanlık konseyi tarafından
oluşturulacaktı.Bu başkanlık konseyi ise söz konusu planda, parlementer
yapı öngörüldüğünden, her iki toplumdan oluşacak olan parlementodan o
hükümetin ortak güven oyu alması gerekecekti.
Böylece her iki toplumda ayrı ayrı yapılacak olan seçimlerde siyasi
partiler seçmene giderken, diğer toplumdan hangi parti ile koalisyon
kuracağını açıkça programı ve hedefi ile belirtecek, halktan desteğini
böyle alacaktı.
Üstelik bu model, yalnız iki toplum arasındaki ortaklığı veya konsensus
arayışını değil ama federal parlementoda çoğunluğa ulaşmak ve ortak
hükümetin tarafı olmak için siyasi güçleri kendi toplumları içinde de
koalisyona veya farklı siyasi güçlerle ittifaka zorlayacak olan bir
sistemdi.
Bu anlamı ile hem ortak iradeyi ve ortak siyasi hedeflerde iki toplumun
yakınlaşmasını hemde toplumların kendi içlerinde bu hedef doğrultusunda
ortaklıkları ittifakları bekleyecekti.Bunun federal yapıda sağlıklı
bütünleşmeye kapı açtığı açıktı.
Ancak Sayın Talat ile Hristofyas arasında yapılan görüşmelerde Annan
Plan'ından farklı parlementer düzenden ayrı, Başkanlık sistemine geçişte
bir yakınlaşma doğdu.
Bunun bir sebebi de Annan Planının güneyde şeytanlaştırılması üzerine
ondan daha farklı bir yapının oluşması ve halka götürülmesi ihtiyacı
idi.
Başkanlık sistemi olunca ve başkanlıkta dönüşümlü olacağına göre, o zamanda gündeme bu iki Başkan'ın nasıl seçileceği girdi.
Çünkü Kıbrıs Türk toplumu sayıca Rumlardan daha az olacağı için bu
sistemde ve ortak seçimde çoğunluk toplumun siyasi eğilimlerinin baskın
olacağı açıktı KT Toplumunun siyasi eşitliğinin darbeleceği kesindi.Bu
da her şeyin daha başlamadan bir toplum içinde bitmesi demekti.
İşte bu yüzden çapraz oy meselesi ortaya çıktı.
Kıbrıs Türk toplumunun oyunun, ağırlıklı olarak kullanılacağı bir model gündeme geldi.
Böylece hem iki toplumun ortak iradesi halka oyu ile yansıyacak, hemde
iki başkan halktan ve iki toplumdan oy alarak iş başına geleceği için
konu daha bir demokratik ve ortak siyasi yaşama dönük evrimleşecek hemde
siyasi eşitlik sarsılmayacaktı.
İşte bu bağlamda konu tartışılırken bazı güçler tarafından bu
içeriğinden çok Kuzey Kıbrıs'ta ve güneyde Talat ve Hristofyasa dönük iç
siyasetin mezesi yapıldı.
Demagojinin bini bir para oldu.
Ancak daha sonra yapılan seçimlerde Sayın Eroğlu seçildi.
Seçim döneminde oy almak adına, bu çapraz Oya şiddetle karşı çıkmıştı.
Ama daha önce Sayın Talat'ın bir paket halinde diğer şeyler yanında
güneye sunduğu bu öneriyi," seçildikten sonra Talat'ın bıraktığı yerden
devam edeceğim" diyerek, şeklen savunur oldu.
Ama masada da çapraz Oya karşı olduğunu söyledi.
İşte bu yüzden o zamanda güneyin siyasi güçleri, dünden aradıkları
fırsatı buldular ve öyle ise Dönüşümlü başkanlık da olmaz dediler.
Bu yüzden Anastasiadis masaya 1960 modeline benzer, ama ondan da geri bir öneri sundu.
Her ne kadar bu öneri sunulduktan sonra KT tarafı çapraz oy için olumlu söz etmede inandırıcı olmadı.
Şimdi açıktır, Dönüşümlü başkanlık tezi, siyasi eşitliği sarsmayacak
şekilde, ortak siyasi bir yaşam ve her iki toplumun her iki Başkan'nın
seçiminde oluşacak olan ortak siyasi iradesine nasıl yol bulunabileceği
ile meşruluk ve güç kazanır.
Hem dönüşümlü başkanlık isteyeceksin ama hemde ortak bir siyasi iradenin
nasıl gelişeceğine dair düşünce üretmeyeceksin bu olanaklı değildir.