EKONOMİ VE KIBRIS SORUNU
Kıbrıs'ın her iki tarafında da çok önemli bir ekonomik kriz yaşanmaktadır. Güney'de bu durum, 1974'te oluşan konuma benzetilmektedir. Kuzey'de ise ekonomik örgütler durumu felaket olarak tanımlamaktadırlar.
Bu durum gerçekte her iki tarafta, Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünün oluşturduğu şartlarda, doğan bazı imkanlar ve bu sorun nedeni ile yine her iki tarafta oluşan yapısal sorunlar nedeni ile oluşmaktadır.
Bir kere artık dünyada meydana gelen gelişmeler nedeni ile oluşan şartlarda, çözümsüzlüğün getirdiği avantajlar ortadan kalkmıştır. Bu nedenle çözümsüzlük siyasetinin sürdürülmesi için, çözümsüzlük şartlarında oluşan bazı olanaklarla, her iki tarafta, kendi yapılarına uygun olan ama ekonomik akla uymayan, popülist düzenlemeler yapılmıştır, ama bu artık sürdürülemez, finanse edilemez hala dönmüştür.
Bu nedenle her iki tarafta bu yapı inanılmaz bir soruna dönüşmüş bulunmaktadır.
Nitekim, şimdi kriz aşamasında bakıyoruz, güneyde ve kuzeyde ekonomik durumun düzeltilmesi adına alınan önlemlerde, çok ciddi benzerlik göstermektedir.
Her iki tarafta özelleştirme, kamu harcamalarının azaltılması adına ücretleri baskılama, alım gücünü azaltma, dolaylı vergileri yükseltme, sosyal harcamaları sağlık, eğitim alanlarında kısma ve benzeri düzenlemeler yapılmaya çalışılmaktadır.
Bu düzenlemelerden en büyük kaybı da emekçiler, üreticiler, küçük ve orta işletmeler esnaf çekmektedir. İşsizlik ise her iki tarafta gençlerin en büyük kabusu olmaktadır.
Halbuki bundan kısa bir süre öncesine kadar durum inanılmaz bir görünümde idi.
Güneyde 2007 de Bütçeleri fazla vermişti. Bunula ilgili övünmeler alıp başını o günlerde giderken bu durum, Kıbrıs sorununa dönük de çözümsüzlük şartlarını sürdürme konusunda inanılmaz bir cesaret vermişti güneyin egemen güçlerine.
Bugün Sayın Anastasiadis'i Ortak Metin konusunda desteklediğini açıklayan Baş Piskopos Hrisostomos ;Annan Planına dayalı Federal çözüm konusu Referandum aşamasına geldiğinde, o dönem, Baf Metropoliti olarak verdiği demeçte Hayır kampanyası açarken, "ne AB üyeliği geldiği için, aç Türkleri mi destekleyeceğiz" diyerek, ekonomik durumun bu temelsiz rahatlığı içinde hoyratça açıklamalar yapıyordu.
Yani Kuzeyin yaşadığı ekonomik sıkıntıları hegomonyacı, hakimiyetçi anlayışının gerekçesi haline getirmekteydi.
Bugün Güneyde yaşanan acı ekonomik kriz boy verdiğinde ise Kuzeyde göstermelik kısmı ekonomik rahatlığın rehaveti içinde, o dönem iş başında olan UBP Hükümeti ve Sayın Eroğlu'da Güneyde bu yaşanan acıya bakarak, onların acısı üzerinde kendi ayrılıkçı niyetlerinden siyaseten yararlanma faydacılığı içine girmişti.
Onlarda, Güneyde yaşananlara bakıp açıkça şunu söylediler. TL Kullanın, size yardım edelim falan gibi üstünlük taslayan açıklamalar yaptılar. Şimdi ise halimize bakıp ağlıyoruz, hayıflanıyoruz.
Böylece, Güneyin ve Kuzeyin çözümsüzlükten nemalanan kesimleri adına, onların bağnaz sözcüleri, her iki tarafta bu ekonomik sıkıntılardan yara alan en geniş halk kitlelerinin üzerinde siyaset yapmaya soyundular.
Ama bunun ne denli temelsiz olduğu açıktır.
Biz, 2004 Referandumundan sonra çözüm umudunun ciddi esintinin ekonomimize kattığı serinliği yaşadık. Her alanda ciddi büyümeler yaşadık. Refah insan yaşamının her alanında görüldü.
Güney çözüm olmadan Kıbrıs'ın AB üyesi olmasının ekonomilerine kattığı esintiyi, büyük bir gelişme ile yaşadı. Demokratik ve insani değerlerde gelen olumluluğu da yaşadı. Bütçeleri artı verdi, 2007' de.
Kuzeyde bizde bunu her açıdan olumlu olarak yaşadık.
Ogünlerde hatırlıyorum " artık Kıbrıs sorunu ile uğraşmak değil iç konularla uğraşmak gerekir" denmekteydi. Hatta Kıbrıs sorunu ve çözümü ele alanlara dönük, bu meseleyi yani çözümü ele alanlara dönerek; "siz bunu afyon gibi kullanıyorsunuz" diyen aklı evvelleri de unutmadık.
Ama ne zaman çözümsüzlük olgusu yeniden kendini bütün "heybeti" ile gösterdi, hem Kuzey, hem de güney eskiye çok daha ağır koşullarda geri döndü.
İşte bunlar artık bize aldatıcı refahlardan uzaklaşmamız gerektiğini göstermektedir. Sürdürülebilir gelişmenin en esaslı temeli çözümdür. Ekonomik sıkıntıların yükünü her iki tarafta çalışanların üstüne yıkanlar askeri harcamaları çözümsüzlük şartlarını sürdürmek için birbirlerine üstünlük sağlamak için dışta ve içte harcadıkları kaynakları ise azaltmak bir yere alabildiğine artırmaktadırlar.
Bir bakın bakalım, her iki tarafın dış ilişkilerde, birbirine dair üstünlük sağlamak için harcadıkları kaynaklar ne kadardır?
Bunlar olmasa kaç yurttaşlarına sağlık hizmetlerinden kesinti yapmadan ne kadar hizmet verebilirler? Kaç okul yapabilirler.
Evet, ekonomik sıkıntıları aşmanın en önemli zemini çözümdür. Bunu artık herkes görmelidir.