tr

CB AKINCI GÖRÜŞMECİLİK ve ERTOĞRULOĞLU Ferdi S. Soyer ...


CB AKINCI'NIN GÖRÜŞMECİLİĞİ ve ERTOĞRULOĞLU'NUN TALEBİ..

Crans Montana'da Kıbrıs sorunu çözüm sürecinde ortaya çıkan sorundan sonra bu durumdan kendi ideolojik konumu çerçevesinde siyasi sonuç çıkartmak isteyenler, görüş üstüne görüş ifade ediyorlar...
Sayın Tahsin Ertoğruloğlu, Crans Montana sonrasında basına verdiği demeçte ilk olarak olumlu görülecek görüşler söylemişti.
Ona göre, kaosa düşmeden, "tüm siyasi partilerin, partiler üstü Kıbrıs Politikası olması gerekir" diye görüşler açıklamıştı.
Çıkış yolu arayışı için,"Partiler arası diyalogtan" da söz etmişti..
Ancak, daha sonra söyledikleri ile bu yaklaşımın hiç ilgisi yoktur.
Alternatif arayışlar için, "Kuzeyin Türkiye'ye ilhak edilmesi seçeneği" de ifade etti. Ancak daha sonra tepkiler üzerine yaptığı açıklamalarda ısrarla, "yanlış anlaşıldım, söylediklerim bilinçli olarak çarpıltıldı" diye açıklamalar da yaptı.
Ama bu açıklamalara karşın hala, tek taraflı yaklaşımlarla kendi ideolojik tavrını dominant kılmaya çalıştığı da çok açıktır,.
KRİZE OYNAMAK..
Üstelik ne acıdır bu ortamda krize de oynamaktadır.
Nitekim, son açıklamasında gündeme taşıdığı konu krize oynamaktan başka bir şey değildir.
Sayın Ertoğruloğlu;
"Cumhurbaşkanı Akıncı görüşmecilik görevini Meclise iade etmelidir" dedi.
Bir kere nereden bakarsanız bakın, tutarsız olan bu yaklaşım, herseyden evvel bizzat Sayın Ertoğruloğlunu'nun kendi siyasi yaklaşımı ile de terstir.
Neden mi?
Çünkü bu ülkede herkes biliyor ki Sayın Ertoğruloğlu Başkanlık Sisteminin en hararetli savunucusudur.
Bu görüşüne karşın, Halk Oyu ile doğrudan seçilen Cumhurbaşkanının bu temelde ayrıca uluslararası kabul gören Görüşmecilik yetkisini, Meclise iade etmesini talep etmektedir.
Bu hararetle savunduğu Başkanlık sistemi anlayışına terstir.Yani ideolojik yaklaşımı için kendisi ile bile de ters olmaktan çekinmiyor.
Bu tutarsızlık başka noktalar da daha ortaya çıkmaktadır.
GÖRÜŞMECİLİK YETKİSİ HALKTAN, DOĞRUDAN ALINIR..
Bir kere Cumhurbaşkanına görüşmecilik yetkisini Meclis vermedi.
Bu doğrudan halk iradesi ile seçilen Cumhurbaşkanın yetkisindedir.
Sayın Denktaş'a, Sayın Talat'a ve Sayın Eroğlu ile Sayın Akıncı'ya Cumhurbaşkanı seçildikleri seçimlerden sonra, ne zaman seçildikleri ilgili seçim dönemleri sonrasında Görüşmecilik yetkisi de veren bir Meclis kararı çıktı?
Görüşmecilik; o makamın gereği olarak, Cumhurbaşkanı halk oyu ile doğrudan seçildikten, sonra sahip olunan yetkidir.
Bakın, Türkiye'de Cumhurbaşkanı ilk kez halk oyu ile doğrudan seçildikten sonra çok değişik bir ortam oluştu.
Nitekim bu temel, en sonunda Türkiye'yi, Cumhurbaşkanlığı sistemine taşıyan Anayasa değişikliğine kadar götürdü.
Şimdi ilk zamandan beri Kıbrıs'ta Başkanlık ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin halk oyu ile yapıldığı ve Parlamenter sistem içinde Kıbrıs sorununda görüşmecilik yetkisinin bu temelde, halk oyu ile doğrudan seçilen Cumburbaşkanına ait olduğu siyasi gelenek ve zemini yok saymak mümkün değildir.
Bu gerçek ışığında Cumhurbaşkanı Sayın Akıncı'ya "görüşmeciliği Meclise iade et" çağrısının, Dışişleri Bakanınca yapılmasını, krize oynamak niyetinden başka bir şeyle tanımlayamayız.
TARİHSEL TEMEL
Üstelik biraz tarihsel bilinçle de meseleye baktığımızda bu gerçeği daha net görürüz.
Kıbrıs'ta ,1963 sonrası Kıbrıs Rum bağnazlarının, Kıbrıs Cumhuriyetini gasp etmek için attıkları adımdan sonra oluşan ortamda, Görüşmecilik yetkisi; 1974'e kadar Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkan Muavini ve bu temele sahip olduğu içinde ayni zamanda Kıbrıs Türk Yönetimi Başkanı da olan ve doğrudan halk oyu ile seçilen Rahmetli Dr Fazıl Küçük ile R.R. Denktaş'taydı.
1963- 74 arası ne Sayın Küçük, nede Sayın Denktaş o dönemde, " ben Kıbrıs Türk Yönetimi Başkanıyım bu yüzden KC Cumhurbaşkan Muavinliği konumunu ret ediyorum" demediği gibi bu yetki içinde Meclis kararı almadılar. Halktan aldıkları destekle bunu yaptılar.
Bakın, o dönemde "Başkanlık" için tek, iki adaylı seçim, 1972 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oldu.
Sayın Ahmet Mithat Berberoğlu'nun adaylıktan çekilmesine kadar olan seçim kampanyasında da seçimin esası; 1968'de başlayan Toplumlararası görüşmelerde izlenecek olan yolun ve siyasetin ne olacağına ve olması gerektiğine dönüktü.
Bu tartışmalara bağlı olarak adaylar, Kıbrıs Türk halkından yetki talebinde bulunuyorlardı.
Ayni şekilde 1974 sonrası, KTFD Başkanlığı ve KKTC Cumhurbaşkanlığı için yapılan tüm seçimlerde de seçimin esas temeli, Kıbrıs sorununda izlenecek olan yol ve buna dair siyasi tartışmalar ve yaklaşımlar olmuştur...
Tüm adaylar bu esas için halktan yetki talebinde bulundular.
Bu nedenle tüm bu seçimlerden sonra seçilen Cumhurbaşkanları, Görüşmecilik görevine, halktan doğrudan seçimle aldıkları yetki ile Toplum lideri statüsünde sahip olmuşlardır.
TEK İSTİSNA TALAT'TIR
Bu konuda bir tek istisna vardır. Buda Başbakan olarak Sayın Talat'ın 2004 döneminde Görüşmeci olmasıdır.
Buda o dönem Cumhurbaşkanı ve Görüşmeci olan Rahmetli Sayın R.R. Denktaş'ın, dönemin Başbakanı olan Sayın Talat'ı yetkilendirmesi ile gerçekleşti.
Bunun için BM Genel Sekreterliğine yetkilendirme yazısı verdi Sayın R.R. Denktaş..
Yani bu yetki devri de Meclis Kararı ile olmadı. Bu görev için seçilen Cumhurbaşkanının yetki delegesi ile gerçekleşti.
Çünkü, Annan Planı zemininde görüşmelerin yapılmasını ifade ederek halk oyu ile seçilen Sayın Talat Başbakan olmuştu.
Bu temeli benimsemeyen, ama halkın bu iradesine saygılı davranan Cumhurbaşkanı Sayın RR Denktaş, Bürgenstock'ta yapılan görüşmelere katılmadı. Ama Başbakan'a yetki delege etti.
İşte bu temelde Başbakan olarak Sayın Talat Görüşmeci oldu...
Yani bunun için KKTC Meclis kararı alınmadı.
Bu, bizzat Görüşmecilik Görevi için de seçilmiş olan Cumhurbaşkanı Sayın R.R.Denktaş'ın yetkilendirmesi ile gerçekleşti..
Sayın Tahsin Ertoğruloğlu o dönem yine milletvekili idi. Üstelik 1998- 2003 döneminin de Dışişleri Bakanı idi.
Ayrıca Rahmetli Sayın R.R. Denktaş'ın da düşünsel,manevi ve siyasi destekçisi idi.
Bu adım için o dönemde ne Rahmetli Sayın Denktaş'a karşı bir eleştirisi ve sözü oldu.
Nede siyasi düzlemde kendisi ve partisi bu konuyu "olamaz" diye Meclise getirmişti.
Yani bugünkü tavrını o dönem takınmadı.
Buda Crans Montana sonrası oluşan ortamdan siyasi krizle ideolojik yaklaşımı için faydalanmak amacında olduğunun en önemli göstergesidir.
Kısacası, Kıbrıs sorunun çözüm sürecinde Görüşmecilik Görevi, Meclis kararı ile olmadı. Bu görev, hep halk oyu ile doğrudan seçilen "Başkana" ait oldu..
Şimdi, Kıbrıs sorununda meydana çıkan son durum nedeni ile ideolojik amaçla Cumhurbaşkanı'na Görüşmeciliği," Meclise iade et çağrısı yapmak" en hafif deyimi ile iç siyasi yaşamda da krize oynamak demektir.
GÖREV YERİNE, KRİZ ÜRETMEK...
Üstelik bunun dönemi bir başka açıdan da çok ilginç.
AB Komisyon Başkanı Sayın Junkers'in, iki lidere de yolladığı son mektupta, AB Uyum süreci için bu aşamada çözüm öncesi AB Uyum çalışmalarının başlatılması çağrısı yaptı.
Üstelik Sayın Junker'in bu çağrısı, Crans Montana sonrası, Güneyin bağnazlarının görüşmeler tıkandığı için AB Uyum Çalışmalarını durdurma yaklaşımını içeren mektubu Sayın Akıncı'ya yollamasından sonra oldu.
Yani AB üyesi olan "Kıbrıs Cumhuriyetinin" yaklaşımı ile AB Komisyon Başkanı Sayın Junker'in mektubu ciddi çelişki içindedir.
İşte bu gerçek ortada iken, bu ciddi çelişki ışığında, normalde KKTC Dışişleri Bakanlığının çalışması ve Meclis, Cumhurbaşkanlığı,siyasi partiler ve sivil toplumla birlikte bu konu üzerine yoğunlaşması gerekir.
Yani topluma dışa dönük yol açmaya çalışması gerekir.
Güneyin bu bağnazlığını deşifre ederek, AB ile bu zeminde, Güneyin bağnazlığına karşın, ilişki geliştirme arayışı içinde olması ve toplumun pek çok açıdan ekonomik, kültürel, sportif ve diğer alanlarda dışa açılmasını zorlaması gerekir.
Ama böyle bir zamanda Sayın Ertoğruloğlu, ideolojik amaçla Federal çözüm karşıtlığına zemin kazandırmak için Cumhurbaşkanının görüşmeci yetkisini boş yere tartışmaya taşımayı seçti.
Böylece hem kendisinin, hemde toplum enerjisini boş yere harcamaya yol açıyor...
Bakın, Türkiye Dışişleri Bakanlığı,BM Güvenlik Konseyinin Kıbrıs BM Barış Gücünün görevini uzatmak için verdiği kararın içeriğine dönük olarak belli eleştiriler yaptı.
Ama KKTC Dışişleri Bakanı, aklı selimle konuyu ele almamız yerine, ideolojik darlık içinde çok temelsiz bir konu ile bu atmosferde toplumsal dikkati dağıtmaktadır.
TC Dışişlerinin BM Güvenlik Konseyi Kararına dönük eleştirisi, Konseyin, Crans Montana sonrası görüşmelerin hangi temelde devam etmesine dönük çerçeve çizmesine dairdir.
Buda çok açık. BM Güvenlik Konseyi, çözüm için BM Parametreleri üzerinde ısrar etmektedir. 5'ler olarak da ifade edilen Konseyin bu tavrı çok açıktır.
Ne yani, bu temelin yani BM Parametrelerinin oluşmasında, Kıbrıs Türk Tarafı ve Türkiye'nin emeği, alınteri ve çilesi vardır. Bunu kendi elimizle mi yıkacağız?
İşte bu nedenle kısır ideolojik at gözlükleri ile kaos yaşamak yerine, akıl dolu yaklaşımla bu zor zamanı nasıl aşmamız gerektiğini, farklılıklar içinde birbirimize saygı temelinde konuşabilmemiz gerekir.
Çünkü Sayın Junker'in mektubu açık.
Çünkü BM Güvenlik Konseyinin duruşu net.
Bütün bunlara sahip çıkarak, Güneyin Bağnazlarının bunları tıkadığını net olarak ortaya koymak gerekir.
Eşitlik, adalet ve toplumsal varlığı benimsetmek bunun üzerinden ilerletilmeli...
Boş yere, Cumhurbaşkanın Görüşmecilik yetkisini bu bilinen temeli ve dünden gelen bu zemini tartışmaya açmak, kendi kısırlığımızda boğulmak demektir.
Sayın Tahsin Ertoğruloğlu toplumu kendi ideolojik anlayışının girdabında yormamalıdır

Önceki ileti     
     Yeni ileti
     Blog ana sayfası

Duvar

Yorum yok
Yorum eklemek için giriş yapmalısınız