tr

Blog sahibi: yonetici

TAHSİN ERTOĞRULOĞLU ve % 29 Puls ile 1986...
1986 Perez De Cuellar Belgesi tartışma konusu oldu. Cenevre Görüşmelerinde Toprak Konusunda CB Akıncı'nın Harita sunması konusu tartışma konusu yapıldı. Bununla ilgili olarak "Kıbrıs Türk Tarafı Harita sundu, bu ilk kez yapılıyor" diye eleştiri yapıldı.
İşte bu tartışma üzerine 1986 yılında toprakta %29 Puls oranını içeren Perez De Cuellar belgesinin KKTC Meclisinde oy birliğ ile onaylanması meselesi gündeme geldi.
Üstelik bu tartışmada Cenevre'de "ilk kez harita verildi" sözü de bu nedenle çok da abes kalıyor.
Çünkü, Kıbrıs Türk halkı 1986 yılındaki oylamanın ötesinde, somut bir haritayı da içeren Annan Planını da çok sert tartıştı ve bu da Referanduma sunuldu. Bunu da onayladı. Ancak bu Güneyin Hayır oyu nedeni ile düştü.
Bu gerçekler varken bu ilk kez konuşmaları çok havada kalıyor.
Bu nedenle bunları yok sayarak, Harita verdi diye CB Akıncı'ya dönük saldırılar ve suçlamalar yapılması çok yanlıştır...

1986 Perez De Cuellar Belgesi..
Ancak bu konuyu, 1986'da KKTC Meclisinin Rahmetli Cumhurbaşkanı Sayın R.R Denktaş'ın katılımı ile Başbakan Sayın Eroğlu'nun liderliğindeki UBP ve Muhalefet Partileri CTP, TKP ve o dönemde Meclis'te bulunan YDP'nin oyları ile oybirliği ile Petez De Cuellar Belgesinin kabul edilmesi gerçeği üzerinden ele alacağım.
Çünkü Cenevre sonrası yapılan eleştirilere CB Sayın Akıncı'nın bunu hatırlatması ile bu konu tartışmanın odağına oturdu.
Önce UBP kendi tarihini inkar eden bir açıklama yaptı.Böyle bir şey yok deyi verdi.
Hele bu konuyu gündeme getiren Sayın Hüseyin Angolemli'ye dönük olarak Sayın Tahsin Ertoğruloğlu'nun Meclis Kürsüsünden "sahtekarlar" ifadesi ile olayı inkar etmesi çok üzücü idi.
Bu ifade gerçekte onun kendi klasına da uygun değildi.
Ama kendini o denli kaptırdı ki bu ifadeyi kullandı.
Yıllardır Kıbrıs konusunda tartışmalarda Perez De Culler Belgesini ve Gali Fikirler Dizisini ve Annan Planını hep dile getirmekteyim. "Tek karış toprak verilmez" söylemlerine dönük bu yaşanmış gerçeklere değiniyorum.
Üstelik 1986 Perez De Cuelllar Belgesinin Mecliste oylanmasında yer aldım.
Kısacası bugün KKTC Meclisinde, o oylamada bulunan iki milletvekiline biri de benim.
Bu yüzden bu konuyu tarihe not düşmek açısından bir kez daha ele almak istedim.
Bakalım Sahtekar kim?
Bakın tek bir şey hatırlatacağım. Sayın Denktaş'ın Perez De Cuellar Belgesini aktardıktan sonra o gizli oturumda CTP'nin Genel Sekreteri Naci Talat söz aldı ve Sayın Denktaş'a şunu söyledi.
"Bu belgeye oy vereceğiz ancak siz harita çalışmasını UBP grubuna gösterdiniz bize göstermediniz bu davranış doğru değil" dedi.
Bunun üzerine gereken yapıldı. Bunu hatırlamayanlara hatırlatalım.

UNUTMAK ve UMMAK
Bir kere açık olan bir yanlışlık var, politik yaşamımızda.
İnsanlar umduğuna varmak için unutmayı seviyor. Üstelik bu unutma işi, yalnız hafıza zayıflığına dayanmıyor.
Bilerek ve isteyerek unutturma işi de yapılıyor. Bu her alanda böyledir.
Umduğuna ulaşmak için unutma veya unutturma en geçerli yol.
Ancak bu yol yol değildir.
Dün yaşananları objektif olarak ele almazsan, umduğuna asla ulaşamazsın. Çünkü bugün geldiğin nokta, dünün olumlu ve olumsuzunu da içinde taşıyan bir birikimdir.
Eğer bu birikimi doğru olarak ele almazsan, bugün geldiğin konağı değerlendirmezsin.
Ya tüm birikimler gider, yada kuşaklar değişse dahi ayni sıkıntı ile hep hep yüz yüze kalırsın.
Böylece umduğuna da ulaşamazsın.
İşte bu nedenle günümüz sorunlarını tartışırken, dün çok önemlidir. Hele Kıbrıs sorunun çözüm sürecinde.
Diğer noktaları bir yere bırakıp doğrudan Toprak meselesine değinelim.

KKTC MECLİSİNDE OY BİRLİĞİ ile KABUL EDİLEN 1986 BELGESİ NE DER?
Bakın bir Çerçeve Antlaşma Taslağı olan Perez De Cuellar Belgesinde bu konuda ne yazmaktadır? Hem Toprak, hemde Özel Bölgelerle ilgili.
Aynen
" 7.(1) Kıbrıslı Türklerin Ağustos 1981 önerilerinde belirtilen toprak ayarlamalarına ek olarak toprak ayarlaması taraflar arasında anlaşılır. Bu Toprak ayarlamaları sonucu, Kıbrıs Türk Eyaleti veya Federe Devletine %29 ve ...( % 29 Puls) oranında toprak kalır. Şöyle ki, taraflar gerçek toprak ayarlaması konusunu görüşürken, "Kıbrıslı Türkler için bazı pratik güçlükler de dahil olmak üzere " 1977 tarihli Doruk Antlaşmasının 3. maddesi ve yeniden iskan ile ilgili meseleleri dikkate alırlar.
İki taraf da, taraflar arasında güveni güçlendirmek amacıyla, ÖZEL STATÜYE sahip
Olacak birbirine yakın bölgeler önermeyi de kabul eder. Bu bölgeler, öneren tarafın sivil idaresi altında kalacaktır"

Bir kere burada net olan tarihi gerçek şudur.
Yalnız 1986 yılında değil, ama 1981 yılında da Kıbrıs Rum Tarafına, Kıbrıs Türk Tarafı Toprak Ayarlaması konusunda bir Belge sundu.Bu çok açık. Yani 1986 ilk değildir.
Toprak Ayarlaması ifadesi ne demektir?
1977 Doruk Antlaşmaları temel alınarak yapılan çözüm görüşmelerinde, BM temelinde ele alınan çözüm formülünün esas temeli şudur.
Kıbrıs Türk Tarafı Toprak ayarlaması adı altında Güneye Toprak verecek; Kıbrıs Rum Tarafıda Kuzeye, Federal Kıbrıs temelinde 1964'te gasp ettiği yönetim ve güç erkinden taviz verecek.
Çözüm bulmanın formülü o gün bugün hala bu zemindedir.
Yani, 1981 'de Kıbrıs Türk Tarafı Güneye "toprak tavizi" önerdi.1986 Perez De Cuellar Belgesi ile bu % 29 Puls olarak oran çerçevesinde ek olarak tekrar yapıldı...
Yani Kuzeyde kalacak olan Toprak %29 Puls olacak.
Alın bir kağıt kalem ve çizin, Akıncının önerdiği, %29,2 ile % 29 + 9 Oranın bakalım ne çıkacak?
Gelelim ikinci meseleye.
Söz konusu maddede açıkça şu söylenmektedir.
"Taraflar, gerçek Toprak ayarlaması konusunu görüşürken, Kıbrıslı Türkler için meydana gelebilecek bazı pratik güçlükler de dahil olmak üzere " 1977 tarihli Doruk antlaşmasının 3. Maddesini ve yeniden iskan ile ilgili meseleleri ele alırlar."
1977 Denktaş - Makarios Doruk Antlaşmasının 3. Maddesini ele almadan önce buradaki vurguya değinmek lazımdır.
Bu da "Yeniden İskan" ifadesidir.
Bu kimin iskanıdır?
"Toprak ayarlaması" çerçevesinde yerleştiği yerden ayrılacak olan Kıbrıslı Türklerin iskanına dairdir bu konu...
İşte burada Sayın Tahsin Ertoğruloğlu'na sormak lazımdır. Bu mudur sahtekarlık Sayın Tahsin Ertoğruloğlu? Yoksa bu gerçeği gizlemek mi?
Üstelik bunu 1977 Denktaş - Makarios Antlaşmasının 3. Maddesi bağlamında da ele alalım.
1997 Denktaş -Makarios Doruk Antlaşmasının 3. Maddesi aynen şudur.
" Dolaşım Özgürlüğü, Yerleşme Özgürlüğü, Mülkiyet Hakkı ve başka özel konular görüşmeye açık olacak ve bunlar üzerinde görüşme yapılırken, iki toplumlu federal sistem temel ilke olarak dikkate alınacaktır. Ayni zamanda Kıbrıs Türk Toplumu açısından ortaya çıkabilecek bir takım Pratik zorluklar göz önünde tutulacaktır".

İşte burada pek çok nokta ortaya çıkmaktadır.
1986 Perez De Cuellar Belgesinde Toprak Ayarlaması yapılacak yerler için Kıbrıslı Türkler ile başlayan cümlede açıkça," Yeniden İskan" vurgusu var.
Ama bu vurgu, 1977 Doruk Antlaşmasında yok.
Çünkü, 1977 yeniden iskan ile ilgili çok yeni bir tarihti. Ama 1986'da bu çok önemli idi, bu yüzden, bu vurgu ilkesel olarak önemle yeni unsur olarak yer aldı....
Çünkü toprak ayarlamasına konu olacak yerlere Kıbrıslı Türkler açısından çok ciddi bir iskan oluşmuştu.
Bu yüzden o günkü görüşmecimiz Rahmetli R.R Denktaş, bunun Perez De Cuellar belgesinde ilkesel olarak yer almasını sağladı.
Bu bir başarı ve toplum için hala önemini koruyan bir değerdir.
KKTC Meclisi de bu belgeyi oy birliği ile bu önemli hususu da dikkate alarak onayladı.
Yani önerilen %29 Puls'un içinde Güzelyurt'tan Maraş'a kadar iskan edilen yerler de vardı. Bu yüzden bu konu çok önemli idi.
Bu tarihi hakikati nasıl unutmaya veya unutturmaya çalışırlar.
İkinci nokta şudur.
Sayın Tahsin Ertoğruloğlu Meclis Kürsüsünden Sayın Angolemli'ye cevaben " sahtekarlar " ifadesi eşliğinde ayni zamanda "o zaman aramıza Rum gelmeyecekti, mülkiyet meselesi de yoktu" dedi....
Hayır,buda doğru değil.
Çünkü bakın; 1986 Belgesinin atıf yaptığı 1977 Doruk Antlaşmasının 3. Maddesi açıkça mülkiyet hakkı ile yerleşme özgürlüğünden bahsetmektedir.
Bu kimin mülkiyet hakkı ile yerleşme özgürlüğüdür?
Bu çok açık değil mi?
Ancak bu maddede, yani 1977 Doruk Antlaşmasının 3. Maddesinde bu kural; yani mülkiyet hakkı ile yerleşme özgürlüğü meselesi, " iki toplumlu Federal sistem temel ilke olarak dikkate alınacaktır" demektedir.
Dikkat ederseniz "iki bölge" vurgusu yok.
Ama bu iki bölge ilkesi ve vurgusu, 1986 Perez De Cuellar Belgesi'ne girdi. Bunun Oy Birliği ile KKTC Meclisinde bunun kabul edilmesinden sonra.
Güneyde de Kibrianu yönetimin bunu ret etti.
Böylece Perez De Cuellar Belgesinin BM Raflarına girdi. Ama bu öz kaybolmadı. Bu temel daha sonra bir başka mecraya dönüştü.
Çeşitli süreçlerden sonra 1990 sonrası gelişen Gali Fikirler Dizisinde bu konu daha net ve temelli olarak yeniden şekillendi.
Yani, Gali Fikirler Dizisinde bu konu 1986 Çerçeve Antlaşmasından daha geniş olarak yer aldı.
En nihayet, yine Güneyin ayak sürçmesi ile Gali Fikirler Dizisi de ileri gitmedi.
Ama bu kez, dönemin BM Genel Sekreteri Sayın Butros Gali bu konu ile ilgili bir rapor hazırladı.
Bu rapor, Güvenlik Konseyi tarafından kabul edildi.
Söz konusu raporun bu konu ile ilgili maddesinde açıkça " Tarafların yönetimi altında olacak bölgelerde nüfus ve mülkiyet çoğunluğunun yönetici toplumda olacağı yazmaktadır".
Yani iki bölgeliliğin içeriği daha da netleşti.
Kısacası 1977 Doruk Antlaşmasında yer almayan ve 1986 Belgesi ile gelen bu ilke, 1992 Gali Fikirler Dizisi ve bunun Güvenlik Konseyi'nde onaylanan raporu ile daha net olarak gelişti ve ileri bir noktaya taşındı.
Bu konu daha sonra Annan Planında ise çok daha netleşti.
Annan Planın da Güneyin Hayır oyu ile retti sonrası gelişen süreçte ise, KKTC Meclisinden geçen Mal Tazmin Komisyonu Yasası ve arkasından 2010 yılında bu özün AHİM'in Demopulos kararı ile pekişmesinden sonra bu konu, mülkiyet meselesinde de somut ve evrensel kabul gören bir zemine ulaştı.
Yani,bugün CB Akıncı'nın sürdürdüğü görüşmeler; dün gerek Sayın Denktaş, gerekse Sayın Talat ve Sayın Eroğlu ile devam eden görüşmelerde ulaşılan bu sonuçların üzerine dayanmaktadır.
Bunlara her defasında bir yenisi açıklıkla eklendi.
İşte bu nedenle dünü hatırlamamak hele yok saymak çok hatadır.
Kısacası Sayın Denktaş'ın Kıbrıs sorunun Federal çözüm arayışında tutumunu, siyasetini eleştirsemde, 1977'de, 1981'de ve 1986 ile 1992 ' de oluşmasına katkı sağladığı bu önemli temelleri inkar edebilir miyim?
Buna cevabım hayırdır.
Ama Rahmetli Denktaş'ın siyasetinin savunucusu diye ortaya çıkan ve bu gün Federal Çözüme karşı olanların tümü, dar ideolojik amaçlar için bunları yok saymasını ise kabul edilmez buluyorum.
Üstelik bu gün, 1986 tarihinde KKTC Meclisinin bu önemli ilkenin ilkini, oy birliği ile kabul etmesi gerçeğini gizlemeye çalışanlar, gerçekte Sayın Denktaş'a hakaret etmektedirler.
Üstelik onu hiçleştirerek bunu yapmaktadırlar.
Sayın Denktaş, Kıbrıs'ta %36'a yakın toprak kontrolünü elinde tutan tarafın temsilcisi olarak masaya, %29 Puls Kuzeyde Toprak kalsın diye öneri yapacak ve bunun harita çalışmasını ve eksizini yapmayacak? Bunu düşünmek bile Denktaş'ı tanımamak ve ona haksızlık yapmaktır..
Bunu böyle düşünmek gerçekte Denktaş'a yapılan en büyük hakarettir.
Çünkü Denktaş, toprak ayarlamaları için, yani harita çalışmaları için şu kriterleri hep dile getiriyordu.
"Elimizde kalacak olan toprağın miktarından öte, bunun bir savunma derinliği, iki ekonomik yeterliliği olacak" derdi..
Bu kriterleri hep öne koyan Denktaş gibi bir lider, %29 Puls toprak önerecek da bunun haritasını çalışmayacak?
Bunun mümkün olmadığını en başta Tahsin Ertoğruoğlu ile onun destekçileri bilmelidir....
ÖZEL BÖLGELER..
1986 Perez De Cuellar Belgesinin Mecliste oy birliği ile kabul edilen 7. maddesinde okurken dikkatinizi çekti.
"Özel Bölgeler" önerisi de.
Üstelik bunun yönetiminin öneren topluma ait olacağı ilkesi de var. Biliyormusunuz bu nedir? Özellikle 1975 yılında nüfus değişimi ile ilgili yapılan antlaşmada yer alan bölgeler içindir bu.
Ama yazı uzamasın diye ele almadım.

BİRİKİM..
Bir kere açık olan bir şey var.
1977 ve 1979 Doruk Antlaşmaları.
1981 Çözüm Belgeleri.
1986 Perez De Cuellar Belgesi.
1992 Gali Fikirler Dizisi.
2004 Annan Planı.
Talat- Hristofyas Görüşmeleri.
Eroğlu- Anastasiadis 11 Şubat 2014 Ortak Belgesi.
Şimdi de Akıncı- Anastasiaidis görüşmelerinde üzerine dayandığımız temel, bütün bunlardan süzülen ve harmanlanan temeldir.
Bu temellerin üzerinde bugüne geldik.
Bundan ötürü bunların tümünü veya bir kısmını yok saymak, unutmak veya unutturmaya çalışmak hataların en büyüğüdür.
Bununla kimse umduğuna ulaşamaz. Sayın Tahsin Ertoğruoğluna Sahtekar kim diye sormak gerekir. Bunları unutmak olamaz.
CENEVRE ZİRVESİNE DÖNÜK DEĞERLENDİRME

Cenevre zirvesi çöküş olmadan bitti. Ancak bu bitiş, yeni bir zirvenin davetini de yaptı.
Bu yeni davetin önü açık, ama kalan yol sonsuz değil.
Yani Cenevre zirvesi biterken, çözüm için yeni bir kapı açtı. Ancak bu kapının açıldığı yol, çok kısa.
18 Ocak'ta uzmanlar biraraya gelecek.
Üstelik bu uzmanlarda, tüm tarafların uzmanları olacak. Yani, Kıbrıs'ın iki tarafı ve Türkiye,Yunanistan ve İngiltere'nin uzmanları olacak.Yani 5'li Konferans uzmanlar temelli devam edip bir üst aşamaya varılacak.
Üstelik Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamasından anlaşıldığı üzere uzmanların bu çalışması ile gelişebilecek yeni 5'li Konferans Dışişleri Bakanları yanısıra Başbakanlar veya daha üst düzeyli katılımlarla da olabilecek.
Üstelik biz şimdiden, Kıbrıs Türk Tarafı ve Türkiye'nin 18'indeki uzmanlar görüşmesine kimin gideceğini biliyoruz.
Diğerleri açıklamadı.
Bu uzmanların isim düzeyinde de açıklanması, öncelikle Kıbrıs Türk Tarafı ile Türkiye'nin konu ile ilgili ciddiyetini ve kararlılığını gösteren bir değerdir...
Cenevre'de çok önemli iki temel konu gerçekleşti.
Biri Kıbrıs Türk Tarafının hassas olduğu başta Yönetim ve Güç Paylaşımı başlığında dikkate değer gelişme oldu ki Türk Tarafı diğer konuya, yani Harita konusuna girdi ve kurallara göre önerisini yaptı.
Diğeri de bu önerinin yapılması ile de Kıbrıs Rum Tarafıda, 5'li Konferansa geçilmesini kabul etti.
Bunun üzerine 3 Garantör ülkenin Dışişleri Bakanları Cenevre'ye geldi.
İşte bu iki konu çok önemli.
Çünkü hem harita konusunda ilk ciddi adım atıldı, hemde 5'li Konferans 1960'tan sonra ilk kez gerçekleşti.
Bu iki adım, çözüm sürecinde çok önemli yeni ileri adımlardır.
Yani Cenevre'de çözüm yolunda yeni ve önemli ilk adımlar atıldı.
İşte bu aşamada bu yeni adımlar için Kuzey ve Güneyde yükselen tepkilere bakalım.
Güneyde; DİKO,EDEK, EVREKO, Vatandaşlar İttifakı ve diğer Federasyon karşıtı partiler, Sayın Anastasiadis'i 5'li Konferansın oluşmasını sağlayan adımı attı diye yerden yere vurdular.
Kuzeyde ise UBP, DP ve YDP gibi partilerde 5'li Konferansa yol açıp, zemin sağlayan Harita meselesini ele aldı diye Sayın Akıncı'yı yerden yere vurmaya çalışıyor.
İşte bu noktada özellikle Kuzeyde çözümden yana olupta bir sonuç çıkmadı diye yerinen çevreler çok titiz olmalıdırlar.
Çünkü, bu aşamada eğer meydana gelen bu yeni ve önemli gelişmenin değerini bilmezsek, o zaman önümüzde açılan, ama kısa olan son yolu, sağlıklı olarak yürüyemeyeceğiz.
Bakın, Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan basına yaptığı ve izlediğimiz konuşmasında, özellikle Harita verilmesine yol açan Dönüşümlü Başkanlık için çok önemli açıklamalar yaptı. Bunun 40 ve 20 aylık bir dönüşüme dayalı olacağını söyledi.
Kuzeyde niye harita verildi diye ahkam kesenler, şunu düşünmek zorundadırlar.
Eğer Sayın Akıncı'nın yaptığı ve Dönüşümlü Başkanlığı da içeren görüşmelerde " Türk Tarafının " tatmin olmayacağı bir gelişme olsaydı, Türkiye Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu Cenevre'ye gidermiydi?
Sayın Akıncı'nın BM'ye verdiği Harita'yı, kimin aklı keser ki Türkiye ile istişare etmeden vermiş olsun?
Üstelik hadi bakalım," Toprak tavizi verilemez" diyenler konuşun. Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Tv'den herkesin işittiği şekilde," Açık ve Kapalı Maraş'ın", Erenköy takası ile verilebileceğini söyledi.
Buyurun, UBP, DP, YDP ve HP sözcüleri hadi karşı çıkın.
Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 650 Türk askeri ile 950 Yunan askerinin kalmasından söz etti.
Hadi, ayni şekilde ne bu diye başlayın bağırmaya çağırmaya bakalım.
Kısacası Cenevre'de meydana gelenler Federal Çözüm için olumlu zeminin daha da güçlenmesine katkı sağladı.
Baksanıza, Sayın Anantasiadis yaptığı açıklamaya.
"Türkiye işbirliği yapmak istemeseydi buraya gelmezdi" dedi.
Sayın Anastasiadis'in işaret ettiği bu gerçeğe, Güneyde bağnazlar öfke duyuyor. Kuzeyde ise bağnazlar, bu gerçeği yoksaymaya veya görmemeye çalışıyor.
Çözüm isteyenler bu gerçeğin değerini bilmelidir.
Şimdi, Federal çözümü isteyenlerin, Kıbrıs ve Rum Toplumları kadar, Türkiye ve Yunanistan devlet ve hükümet yetkilileri ile kamuoylarını, Kıbrıs'ta Federal çözüm için kalan son kısa yolu, barış için birlikte yürüme temelinde güçlendirmeyi öne koymalıdırlar.
Cenevre, çözüm için son Tur'un kapısını açtı. Şimdi bu son turda artık tüm güçler büyük bir sorumluluk ve heycanla buna hazırlanmalıdır