" Güneyde ve Kuzeyde birbirine en uç noktada karşıt olanların gerçekte Federal çözüm karşıtlığında birbirlerine en yakın noktada oldukları yeniden ortaya çıktı"
GÜNEYDEKİ ve KUZEYDEKİ BENZERLİKLER
9 Ocak Cenevre Zirvesine doğru giderken gerek Kıbrıs'ın içinde, gerekse etrafımızda pek çok gelişme yaşanıyor.
Özellikle Türkiye'de meydana gelen vahşi terör saldırılarının arkasından, Rusya Büyükelçisine dönük kahbe suikast bu açıdan da önemlidir. Zirve öncesi Türkiye üzerine oyunlar artmıştır.
Bu arada Suriye sorununda meydana gelen gelişmeler de önemlidir.
ABD Başkanlık seçimlerinden sonra yönetimin yeni seçilen ABD Başkanı Sayın Tramp'a devri gerçekleşene kadar, başta Halep olmak üzere yaşanan hızlı pek çok gelişme de anlamlıdır.
Bu bölgedeki gelişmeleri son derece yakından etkileyecek bir başka gelişme de Türkiye, Rusya ve İran arasında oluşan olumlu üçlü zirvedir.
Bütün bunların Orta Doğu ve Doğu Akdeniz'de stratejik öneme haiz olan Kıbrıs'ı siyasi olarak etkilememesi düşünülemez.
BU ŞARTLARDA
İşte böylesi karmaşık bir dış dinamiğin ortasında Kıbrıs sorununa karşılıklı kabul edilebilir bir çözüm bulunması için 9 Ocak'ta Cenevre'de yapılacak çok önemli bir zirve öncesindeyiz.
Bu zirveden çıkacak olumlu bir çözümün, yalnız Kıbrıs'ın iki toplumuna değil ama, Türkiye ve Yunanistan'ı da bu karmaşık konjüktürde doğrudan doğruya olumlu olarak etkileyeceği de son derece açık bir gerçektir...
İÇTE DURUM
İşte böyle bir yapıda, Cenevre Zirvesi öncesi Kıbrıs'a baktığımızda ise içte durumun son derece karmaşık olduğunu görmekteyiz.
Bakın geçtiğimiz günlerde Federal çözüme sıcak bakmayan KKTC Başbakanı Sayın Hüseyin Özgürgün bir demeç vermişti.
Bu demecinde Sayın Özgürgün, çözüm olması halinde ertesi gün Kıbrıs Türk Toplumunun ekonomisinin çökeceğini söylemişti.
Ne ilginçtir, ayni mantığa dayalı açıklamayı, Federal Çözüme karşı olan Güneydeki siyasi partilerin ortak olarak düzenlediği panelde konuşan DİKO Başkanı Sayın Papadopulos da dile getirdi.
Sayın Papadopulos, çözüm olması halinde Güneyin 17 milyar dolarlık dış borçla işe başlayacağını, Kuzeyin ise dış borcunun Türkiye tarafından silineceğini, bu yüzden Federal çözümün Güneyin ekonomisini çökerteceğini söyledi.
Sayın Özgürgün ile Sayın Papadopulos Federal çözüm karşıtlıklarını, kendi toplum ekonomilerinin çökmesine neden olacağı konusunda ortaklaştılar...
Birbirine karşıt olanların gerçekte en yakın noktada olan uçlar oldukları böylece bir kez daha ortaya çıktı.
Sayın Papadopulos yaptığı konuşmada 17 milyar dolarlık borçlarını da "Türkiye işgaline" bağladı. Vay ki ne vay.
Peki Sayın Papdopulos, GSYH'nın % 5 inden fazlasını Kıbrıs sorunu yüzünden askeri harcamalarda tüketen bir ekonomi olarak, çözümle birlikte bunun ortadan kalkmasının hiç mi bir avantajı yok?
Kuzeyde ise Sayın Özgürgün ve ortağı Sayın Serdar Denktaş ise Kuzeyde yaşadığımız ekonomik sıkıntılar nedeni ile halka yaptıkları açıklamalarda, nedeni hep, Kıbrıs sorunu nedeni oluşan izolasyonlara ve siyasi duruma bağlamaktadır.
Yani Sayın Papadopulos'un ekonomik sıkıntılar nedeni olarak Türkiye'yi sorumlu göstermesi gibi, UBP ve DP Başkanları da Kuzeydeki ekonomik sıkıntıların ana nedenini Kıbrıslı Rumlara ve dünyaya bağlamaktadır.
Ekonomik sıkıntıların nedenini, süren çözümsüzlüğün yol açtığı statükoya bağlayanlar, bunu aşacak olan Federal Kıbrıs çözümüne karşıtlıkta, bu kadar birbirlerine yakın olabilirler?
Bunun tek bir nedeni vardır. Bu fiili durumun sürmesinin siyasi, ideolojik ve ekonomik olarak belli kesimlere sağladığı fayda bu ortak buluşmanın nedenidir.
Bu yüzden birbirine karşıt en uç noktada olanlar, sonuç itibarı ile 9 Ocak Zirvesinden Federal Çözüme doğru olumlu sonuç çıkmaması konusunda, en yakın durumda bulunabiliyorlar.
Sahi bu arada yine soralım.
Neden Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin bu en zor döneminde Cenevre'deki 9 Ocak zirvesine katılacağını açıklamasına karşın hala, KKTC Başbakanı ve KKTC Başbakan Yardımcısı yani UBP ve DP Başkanları katılımları ile ilgili tek bir açıklama yapmıyor?
Üstelik bir diğer açıklama yapmayan da Yunanistan Başbakanı Sayın Çipras'tır.
İşte 9 Ocak zirvesine doğru giderken dışta oluşan önemli gerilimlerle birlikte, içte yaşanan bu gelişmelerde dikkat çekicidir. Bu yüzden sağduyuyu hiç kaybetmememiz gerekiyor.
Evet, 9 Ocak Zirvesine giderken Güneyde Federasyon karşıtı partilerin ortak ret cephesi girişimlerini son derece dikkatli bir şekilde izlemeliyiz. 9 Ocak Zirvesinin başarı ile sonuçlanması için herkes elinden geleni yapmalıdır.
OYUN İÇİNDE OYUN...
Ocak ayının ilk yarısında başlayacak olan Cenevre zirvesine ne kaldı? Oldukça önemli bir zirve öncesi toplumsal aklımızı ve enerjimizi bu önemli olaya yöneltmemiz gerekir.
Türkiye'nin etrafında yaşanan savaş ve pek çok toplumsal endişeyi beslerken, arka arkaya yaşanan vahşi terör saldırıları da bu endişeyi doruğa çıkartmaktadır.
Anayasa değişikliği tartışmaları ve demokratik yaşamda oluşan sıkıntılar ve ekonomide meydana gelen olumsuz gelişmelerde endişelere deyim yerinde ise tuz biber ekmektedir...
HÜKÜMET KRİZE KÖRÜK TUTUYOR
Bütün bu gelişmelerin Kıbrıs'ın iç ve dış siyasi yaşamına yansıması olmaktadır. Bunu göz ardı edenin de anlını karşılamak gerekir.
Hal bu iken, Kıbrıs iç siyasi yaşamında da oyun içinde oyun gelişmektedir. Bir yandan derinleşen ekonomik sıkıntılara dönük çaresizlik ifade eden yaklaşımlar var. Öte taraftan, bütün bu sıkıntıları yalnızca konuşan ve sıkıntılara dönük tepki dile getiren yaklaşımlar var.
Cenevre Zirvesi öncesi bu temele yoğunlaşmamız gerekirken, muhalefet etme adına Erken Seçimi ve Hükümeti düşürme konularını bu ağır gündem içinden farklı saiklerle öne alma çabalarını görüyoruz.
Ama bu çabalara dönük besleyici olanın da bizzat Hükümet olduğunu da yaşıyoruz.
Cenevre zirvesi öncesi, Kuzeyde bir kaos ortamının doğması söz konusu.
Başbakan ve Yardımcısı da bu ateşe pervasızca odun atmak yarışı içindedir..
ÖNDE NE OLMALI?
İşte böyle bir ortamda, toplumsal kesimlerin hangi nokta önde olmalı diye düşünmesi zorunludur?
Bir kere, daha Meclis'te oylaması yapılmayan 2017 Bütçesi, döviz krizi ile ciddi bir değer erozyonuna uğradı..
Bu yıl önce, %4 olarak öngörülen enflasyonun, şimdi, yıl sonuna doğru % 7 'ye yakınlaşması hatta aşması söz konusu.
Dolar krizine karşın Türkiye'de iç zorluklara karşın bu yapılmasına rağmen, Kıbrıs'ta Hükümet, hala petrol fiyatlarında artışa gitmedi. Neden?
Çünkü, Aralık ayının içinde yapılacak olan bir artış, Aralık ayı enflasyonuna yansıyacak. Bu ise Devlet Bütçesini maaş ödemeleri bakımından, Eşel Mobil temelinde daha da sıkıştıracak.
Bu zammı bu yüzden gelecek Ocak ayına sarkacak şekilde ele almak istiyorlar. Ama bu gelecek yılın enflasyonist baskısını daha da artıracak. Zammı katmerleştirecek..
Açık olan bir şey var. Herkesten daha fazla, bizzat hükümet, bu enflasyonist baskının 2017 içinde dorukta olacağını ve Bütçenin tekleyeceğini biliyor.
OYUN
İşte bu yüzden bu Hükümet, bizzat kendisi Cenevre Öncesi siyasi krize oynuyor.
Bakın göreceksiniz, 2017 Bütçesi Meclis'ten geçtikten ve DP Kurultayını bitirdikten sonra, siyasi krizlere ve kaosa oynamak gündemin doruğuna oturacak.
Zirve öncesi Erken Seçim çağrısının bunların arkasından bizzat hükümetten veya onu destekleyenlerden gelmesine kimse şaşırmasın.
Baksanıza Başbakan, bu enflasyonist baskının Kıbrıs'ta yaşayan herkesi ve ekonomiyi olumsuz etkileme potansiyeli üzerine konuşacağına; sanki bu yokmuş gibi, " çözüm olursa Kıbrıs Türk ekonomisi çökecek" diye demeç veriyor.
Bu ortamda, toplumsal muhalefetin sinir uçlarına oynayarak çatışmayı besliyor.
Maliye Bakanı da olan Başbakan Yardımcısı bu olumsuz ekonomik gelişmeler üzerinde duracağına, Parti Başkanlarına Cenevre Zirvesi için davet yapan CB dönük Kongrelerinde karşı konuşmalar yapıyor.
Cenevre Zirvesine katılmama kararını, 24 Araşık'taki DP Kurultay kararına döndürmeye ve zirve öncesi siyasi krizin fitilini yakmaya çalışıyor.
Üstelikte Cumhurbaşkanından zirveye katılma kararı almak için taslak talep ediyor. Ama dönüp arkasından da her halükarda "Hayır" diyeceğini de söylüyor.Bu,"ne lahana, bu ne perhiz turşusu"..
Bu,Türkiye'nin bu sıkıntılı zamanında çıkmaza oynamadır.
Şimdiden gelecek olan ekonomik zorlukların bilinci içinde olduklarından, bunlar tam yaşanmadan, hem Cenevre Zirvesi öncesi kaosa oynamak ve zirveyi sakatlamak için hemde iç siyasi kaos yaratıp, Muhtemel Referandum öncesi, Kıbrıs sorununu da istismar edecekleri bir seçim ortamı elde etme çabası içindedirler.
Yani çözümü tıkamak için her yol mübah. Şimdi de engelleyemedikleri bu süreci, iç kaos ile tıkamak esas amaçlarıdır. Bunların tek derdi erkte kalmaktır. Gerisi yanan yansın anlayışıdır.
Bu oyunlara kimse kısır muhalefet yaklaşımı ile destek olmamalıdır. Toplumsal aklı Cenevre Zirvesine dönük yoğunlaştırmak esas olmalıdır...
Ana Sayfa >> İÇ HABERLER 15 Aralık 2016, Perşembe 08:00
Soyer'den yoldaşı Tsipras'a 'karar ver' çağrısı
Kıbrıs Postası’na konuşan eski Başbakanlardan, CTP Milletvekili Ferdi Sabit Soyer, Cenevre Zirvesi öncesi Yunanistan’ın pozisyonunu netleştirmediğinden yakınarak Yunan Başbakan Tsipras’ın “bir solcu” olduğunu hatırlattı ve “Farklı, ilerici ve demokratik mi olacaksın yoksa ‘küçük kahraman’ mı?” diye sordu…
paylaş
tweetle
paylaş
AA
iletişim
Okuyucu Temsilcisi:
227 15 15
Yazdır
Habere Yorum Yaz
Kıbrıs Postası’na konuşan eski Başbakanlardan, CTP Milletvekili Ferdi Sabit Soyer, Cenevre Zirvesi öncesi Yunanistan’ın pozisyonunu netleştirmediğinden yakınarak Yunan Başbakan Tsipras’ın “bir solcu” olduğunu hatırlattı ve “Farklı, ilerici ve demokratik mi olacaksın yoksa ‘küçük kahraman’ mı?” diye sordu…
Yunanistan’ın 9 Ocak’ta başlayacak Cenevre Zirvesi’ne tıpkı Türkiye ve İngiltere gibi “garantör” aktör olarak en üst düzeyde katılmasını beklediğini ifade eden Ferdi Sabit Soyer ancak bu saate kadar bunun netleşmediğini hatta Yunan Savunma Bakanı Kocas’tan “kötü açıklamalar” geldiğine dikkat çekti.
Soyer, “Tsipras klasikten çıkan, farklı, demokratik ve ileriye açılım yapan politikaların günümüz şartlarında daha da gelişmesini mi sağlayacak yoksa klasik olana oynayarak iç siyasi endişelerle, ulusal bir kısım hadiselerin küçük kahramanı mı olacak?” diye sordu.
Tsipras’ın bir an evvel Cenevre konferansıyla ilgili tutumunu netleştirmesi gerektiğini, Ada’da federal bir çözümle noktalanmasına katkı yapmasını dilediğini ifade eden Soyer, “Çünkü Sol bir lider olarak Tsipras’a büyük görevler düşüyor” değerlendirmesini yaptı.
Kıbrıs Postası
Kıbrıs Postası’na konuşan eski Başbakanlardan, CTP Milletvekili Ferdi Sabit Soyer, Cenevre Zirvesi öncesi Yunanistan’ın pozisyonunu netleştirmediğinden yakınarak Yunan Başbakan Tsipras’ın “solcu” olduğunu hatırlatarak “Farklı, ilerici ve demokratik mi olacaksın yoksa ‘küçük kahraman’ mı?” diye sordu…
Yunanistan’ın 9 Ocak’ta başlayacak Cenevre Zirvesi’ne tıpkı Türkiye ve İngiltere gibi “garantör” aktör olarak en üst düzeyde katılmasını beklediğini ifade eden Ferdi Sabit Soyer ancak bu saate kadar bunun netleşmediğini hatta Yunan Savunma Bakanı Kocas’tan “kötü açıklamalar” geldiğine dikkat çekti.
Soyer, “Sayın Tsipras’ın Yunan hükümetinin ve demokratik Yunan kamuoyunun bir an evvel bu konferansla ilgili tutumlarını netleştirmeleri, Türkiye ve İngiltere’nin de katılacağı konferansla iki liderin ilerleteceği görüşme sürecinin Ada’da federal bir çözümle noktalanmasına katkı yapmasını diliyorum… ” diye konuştu.
“YUNANİSTAN DA KONFERANSA EN YÜKSEK DÜZEYDE KATILMALIDIR”
Soyer şöyle konuştu; “9 Ocak’ta Cenevre’de gerçekleşecek zirve son derece önemlidir. Ben buna konferans diyorum.. Beşli ya da çoklu ifadelerini kullanmak istemiyorum. Bu konferansla bağlantılı olarak Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı düzeyinde buraya katılacağını açıkladı aynı zamanda İngiltere Başbakanı da katılacağını deklere etti. Bunlar son derece önemli gelişmelerdir ancak benim en çok dikkatimi çeken Kıbrıs sorunuyla garantör ülke olarak doğrudan ilgili olan Yunanistan’ın hala bu konuda somut bir açıklama yapmamış olmasıdır… Bu bence yanlıştır. Konferansa Yunanistan da en yüksek düzeyde katılmalıdır.
Bunun için Yunan iç siyasetinin kurbanı ya da buna bağlı Yunanistan’da yaşana sıkıntılar nedeniyle Türkiye ile çatışma noktasına evrilmemesi lazım. Çünkü Yunanistan Savunma Bakanı Kocas son derece kötü açıklamalar yapmaktadır. Buna bağlı olarak da Türkiye ile çatışmayı doruğa çıkartmaktadırlar. …”
“SOL BİR LİDER OLARAK TSİPRAS’A BÜYÜK GÖREVLER DÜŞÜYOR”
“Bu noktada Yunan Başbakan AlexisTsipras’a büyük görevler düşüyor… Sol bir lider olarak Tsipras, zamanında ulusal kurtuluş savaşı döneminde savaşa rağmen Atatürk ve Venizelos’un başlattığı Türk-Yunan dostluğuna dönük ya da iki sağcı lider olarak Adnan Menderes ile Konstantin Karamanlis’in, biri Enosis’i biri taksimi savunurken Kıbrıs Cumhuriyeti olgusunu yarattıkları ve klasikten çıkan, farklı, demokratik ve ileriye açılım yapan politikalarını günümüz şartlarında daha da gelişmesini mi sağlayacak yoksa Tsipras klasik olana oynayarak iç siyasi endişelerle, ulusal bir kısım hadiselerin küçük kahramanı mı olacak?
Başbakan Tsipras yeni bir ses yeni bir nefes mi olacak bu çok önemlidir… Buna cevabın Evet olmasını yürekten diliyorum…
Bu soruya cevap verilmesi kanısındayım… Bundan ötürü Sayın Tsipras’ın Yunan hükümetinin ve demokratik Yunan kamuoyunun bir an evvel bu konferansla ilgili tutumlarını netleştirmeleri, Türkiye ve İngiltere’nin de katılacağı konferansla iki liderin ilerleteceği görüşme sürecinin Ada’da federal bir çözümle noktalanmasına katkı yapmasını diliyorum… ”
GERÇEKTEN ENOSİS Mİ?
Kıbrıs sorunun çözüm sürecinde Federal Çözüme karşıt olanların, endişe taşıyan insanlarımızı etkilemek için çok sık ifade etikleri bir söylem var..
Buda," Kıbrıslı Rumların ENOSİS hedefleri bitmedi" söylemidir..
Bu doğru mu? Bu tesbiti gerçekten sorgulamak lazımdır. Çünkü eğer tesbitinizi doğru yapmazsanız, ulaşmak istediğiniz sonuca varamazsınız...
Bu konuyu irdelemeden evvel, özellikle Türkiye, KKTC ve Azerbaycan ilişkisine dönük bir yaklaşıma değinmek isterim.
KKTC, Türkiye, Azerbaycan ilişkilerinde "üç devlet, bir millet" diye ifade edilen bir söylem var. Gerçi Karabağ sorunu nedeni ile KKTC vurgusu çok sık yapılmasa da Türkiye ve Azerbaycan ilişkilerinde "iki devlet, bir millet" ifadesi çok sık kullanılmaktadır.
"İKİ DEVLET, BİR MİLLET"
İşte, "Kıbrıs Cumhuriyeti ile Yunanistan " ilişkisini bu yaklaşımla değerlendirmek gerekir.
Güneyin ve Yunanistan'ın günümüzdeki hedefi niye ENOSİS olsun ki?
"Kıbrıs Cumhuriyetini" siz istediğiniz kadar iç siyasi söylemlerinizde yok sayın.
Ama bu 1964'te gasp edilmiş KC'i; AB'nin ve BM'nin üyesidir.
Üstelik bu kimliği ile dünyada siyaset ,ekonomi, spor, güvenlik ve Kültürel pek çok ilişkinin içinde vardır.
İKÖ dahil pek çok uluslararası kuruluşun üyesidir.
Üstelik NATO'nun Varşova'da yaptığı son zirvesinde, AB ve NATO Ortak Güvenlik politikasının da tarafı olmuştur.
İstediğiniz kadar "Kıbrıs Cumhuriyetini" yok sayın. Ama, başta BM Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesi olmak üzere BM'ye üye ülkelerle diplomatik ilişkisi vardır. Ayrıca bölgesel açıdan İsrail, Mısır ve İslam ülkeleri ile doğrudan siyasi, güvenlik ve ekonomik konularla ilgili de antlaşma yapmaktadır.
Peki hal böyle iken neden, günümüz koşullarında Kıbrıs ve Yunanistan'ın egemen güçleri ENOSİS talebi içinde olsun?
Yani fiilen yaşanan, Türkiye, KKTC, Azerbaycan ilişkisi için ifade edilen "üç veya iki devlet, bir millet" yaklaşımının çok somutta ileriye taşınmış halidir.
FEDERAL ÇÖZÜM...
Bu yüzden Güneyin ve Yunanistan'ın bağnaz güçlerinin hedefi, iki toplumlu yapısı 1964'te bozulan ve tek toplumlu hale döndürülen "Kıbrıs Cumhuriyetinin" fiili durumunun devam etmesidir.
Yani, 1964 statükosu ile gelişen "iki devlet, bir millet" yapılanması ile dünya, siyasetinde etken olmak varken, neden ENOSİS gibi çok eski bir hedefte kalsınlar?
Bu yüzden Federal Çözüm gerçeğini kabul etmek, içselleştirmek ve bununla ilgili çaba harcamak, Güney ve Yunanistan siyasetinde çok zor gelişti.
Federal çözüme gerçekten duyarlı ve istekli olan Kıbrıslı Rum ve Yunanistanlı siyasiler çok büyük zorluklar yaşadılar. Kimisi buna içtenlikle inandığı için siyaset sahnesinde etkisizleşti.Günümüzde Yunanistan'da komünist parti dahi Federal çözüm karşıtlığı içine girdi.
Yani Güneyin bağnazlarının Federasyona karşıtlıklarının temeli, ENOSİS hedefine yaklaşım değil, 1964 statükosunun yol açtığı "iki devlet, bir millet " yaklaşımını korumak üzerinedir..
TÜRKİYE- AB
Bakın, Türkiye'nin AB ile ilişkileri zorluk içindedir. AB'nin tüm platformlarında "iki devlet, bir millet" yaklaşımı ile "Kıbrıs Cumhuriyeti" ve Yunanistan bulunmaktadır.
Avrupa Parlementosunun Türkiye ile üyelik müzakerelerinin durdurulmasına yönelik tavsiye kararı, "AB Genel İşler Konseyinde" ele alındı. Avusturya'nın karşı tavrına karşın durdurma kararı alınmadı.
Önümüzdeki günlerde liderler toplantısı yapılacak. Bu zirveden de "AB Genel İşler Konseyi'nde" alınana benzer bir kararın çıkması beklenmektedir.
Ancak açık bir gerçek var. Türkiye'nin AB ile ilişkilerinin gelişmesine Kıbrıs sorununun çözüm süreci olumlu bir etki yapacak.
Bunun yararı siyasi yanlarının ötesindedir. Buna katkı sağlayacak olan diğer nokta ise, böyle bir Federal Çözümle, Kıbrıslı Türklerin siyasi eşit ortak olarak yer alacağı Federal Kıbrıs gerçeğidir.
Çünkü Federal Kıbrıs gerçekleştiği zaman gündeme gelecek olan, Kıbrıs'ın; iki toplumlu yapısı temelinde, AB ve BM dahil tüm uluslararası Platforumlarda temsiliyeti olacaktır...
Bu bakımdan Güneyin bağnazlarının hedefi, ENOSiS değil, "iki devlet, tek millet"
anlayışı ile şekillenen bu günkü durumun korunmasıdır. Federal çözüme bundan ötürü karşıdırl
GERÇEKTEN ENOSİS Mİ?
Kıbrıs sorunun çözüm sürecinde Federal Çözüme karşıt olanların, endişe taşıyan insanlarımızı etkilemek için çok sık ifade etikleri bir söylem var..
Buda," Kıbrıslı Rumların ENOSİS hedefleri bitmedi" söylemidir..
Bu doğru mu? Bu tesbiti gerçekten sorgulamak lazımdır. Çünkü eğer tesbitinizi doğru yapmazsanız, ulaşmak istediğiniz sonuca varamazsınız...
Bu konuyu irdelemeden evvel, özellikle Türkiye, KKTC ve Azerbaycan ilişkisine dönük bir yaklaşıma değinmek isterim.
KKTC, Türkiye, Azerbaycan ilişkilerinde "üç devlet, bir millet" diye ifade edilen bir söylem var. Gerçi Karabağ sorunu nedeni ile KKTC vurgusu çok sık yapılmasa da Türkiye ve Azerbaycan ilişkilerinde "iki devlet, bir millet" ifadesi çok sık kullanılmaktadır.
"İKİ DEVLET, BİR MİLLET"
İşte, "Kıbrıs Cumhuriyeti ile Yunanistan " ilişkisini bu yaklaşımla değerlendirmek gerekir.
Güneyin ve Yunanistan'ın günümüzdeki hedefi niye ENOSİS olsun ki?
"Kıbrıs Cumhuriyetini" siz istediğiniz kadar iç siyasi söylemlerinizde yok sayın.
Ama bu 1964'te gasp edilmiş KC'i; AB'nin ve BM'nin üyesidir.
Üstelik bu kimliği ile dünyada siyaset ,ekonomi, spor, güvenlik ve Kültürel pek çok ilişkinin içinde vardır.
İKÖ dahil pek çok uluslararası kuruluşun üyesidir.
Üstelik NATO'nun Varşova'da yaptığı son zirvesinde, AB ve NATO Ortak Güvenlik politikasının da tarafı olmuştur.
İstediğiniz kadar "Kıbrıs Cumhuriyetini" yok sayın. Ama, başta BM Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesi olmak üzere BM'ye üye ülkelerle diplomatik ilişkisi vardır. Ayrıca bölgesel açıdan İsrail, Mısır ve İslam ülkeleri ile doğrudan siyasi, güvenlik ve ekonomik konularla ilgili de antlaşma yapmaktadır.
Peki hal böyle iken neden, günümüz koşullarında Kıbrıs ve Yunanistan'ın egemen güçleri ENOSİS talebi içinde olsun?
Yani fiilen yaşanan, Türkiye, KKTC, Azerbaycan ilişkisi için ifade edilen "üç veya iki devlet, bir millet" yaklaşımının çok somutta ileriye taşınmış halidir.
FEDERAL ÇÖZÜM...
Bu yüzden Güneyin ve Yunanistan'ın bağnaz güçlerinin hedefi, iki toplumlu yapısı 1964'te bozulan ve tek toplumlu hale döndürülen "Kıbrıs Cumhuriyetinin" fiili durumunun devam etmesidir.
Yani, 1964 statükosu ile gelişen "iki devlet, bir millet" yapılanması ile dünya, siyasetinde etken olmak varken, neden ENOSİS gibi çok eski bir hedefte kalsınlar?
Bu yüzden Federal Çözüm gerçeğini kabul etmek, içselleştirmek ve bununla ilgili çaba harcamak, Güney ve Yunanistan siyasetinde çok zor gelişti.
Federal çözüme gerçekten duyarlı ve istekli olan Kıbrıslı Rum ve Yunanistanlı siyasiler çok büyük zorluklar yaşadılar. Kimisi buna içtenlikle inandığı için siyaset sahnesinde etkisizleşti.Günümüzde Yunanistan'da komünist parti dahi Federal çözüm karşıtlığı içine girdi.
Yani Güneyin bağnazlarının Federasyona karşıtlıklarının temeli, ENOSİS hedefine yaklaşım değil, 1964 statükosunun yol açtığı "iki devlet, bir millet " yaklaşımını korumak üzerinedir..
TÜRKİYE- AB
Bakın, Türkiye'nin AB ile ilişkileri zorluk içindedir. AB'nin tüm platformlarında "iki devlet, bir millet" yaklaşımı ile "Kıbrıs Cumhuriyeti" ve Yunanistan bulunmaktadır.
Avrupa Parlementosunun Türkiye ile üyelik müzakerelerinin durdurulmasına yönelik tavsiye kararı, "AB Genel İşler Konseyinde" ele alındı. Avusturya'nın karşı tavrına karşın durdurma kararı alınmadı.
Önümüzdeki günlerde liderler toplantısı yapılacak. Bu zirveden de "AB Genel İşler Konseyi'nde" alınana benzer bir kararın çıkması beklenmektedir.
Ancak açık bir gerçek var. Türkiye'nin AB ile ilişkilerinin gelişmesine Kıbrıs sorununun çözüm süreci olumlu bir etki yapacak.
Bunun yararı siyasi yanlarının ötesindedir. Buna katkı sağlayacak olan diğer nokta ise, böyle bir Federal Çözümle, Kıbrıslı Türklerin siyasi eşit ortak olarak yer alacağı Federal Kıbrıs gerçeğidir.
Çünkü Federal Kıbrıs gerçekleştiği zaman gündeme gelecek olan, Kıbrıs'ın; iki toplumlu yapısı temelinde, AB ve BM dahil tüm uluslararası Platforumlarda temsiliyeti olacaktır...
Bu bakımdan Güneyin bağnazlarının hedefi, ENOSiS değil, "iki devlet, tek millet"
anlayışı ile şekillenen bu günkü durumun korunmasıdır. Federal çözüme bundan ötürü karşıdırl