“AB İÇİNDE İKİ AYRI DEVLET”
İkinci Bölüm.
Federal Kıbrıs tezinin ezeli karşıtlarının şimdi ulaştıkları nokta, gerçekte tüm siyasetlerinin tükendiğinin göstergesidir.
Çünkü, bu kesimlerin tümü, 1974 sonrası önce, “ Kıbrıs sorunu diye bir sorun yoktur. Bu sorun 1974’le çözüme ulaşmıştır “ diyorlardı. Ancak bu ne toplumsal bazda, ne evrensel bazda bir karşılık bulmadı. Bunun üzerine 1980 yılların başından itibaren, 90’lı yılların sonuna ve 2000’li yılların başına kadar bu tezlerini revize etmişlerdi. O tezleri şu idi.
“ Çözüm Çözümsüzlüktür"..
Bu tez doğrultusunda nutuklar atıldı. Siyasî konuşmalar yapıldı. Makaleler yazıldı. Federal Çözüm isteyen siyasi güçleri, insanları ve sivil toplumu bu tez ile dövmeye kalktılar.
Ancak özellikle 2000’li yılların başından itibaren, Annan Planının toplumsal tartışma gündemine oturması ile bu tez sahipleri en sonunda; “ bizde çözüm isteriz , Amma” eki ile başlayan moda girdiler. Çözüm ister gibi görünmelerine karşın, Federal Çözüm karşıtlığına devam ettiler.
Genç kuşaklar bilmez, ama o günleri yaşayanların bir kısmı da o “ Çözüm Çözümsüzlüktedir" saçma yaklaşımını unutmuş gibi davranıyor.
Bu bakımdan günümüzde ayni çevrelerin, “ AB içinde iki ayrı devlet “ ifadesi ile bu söyleme sarılmaları; Kıbrıs Türk Halkına yıllar kaybettiren o saçma, “ Çözüm Çözümsüzlüktedir” tezlerinin açık iflasıdır. Fakat bunun makyajlayarak devam ettirmekten de geri durmamaktadırlar.
Tıpkı yıllarca, “ AB Kıyma Makinesidir “ diye milliyetçi yaklaşımla AB karşıtlığı yaptıklarını unutturmaya çalıştıkları gibi. Bu yaklaşımlarla AB'yi yani meydanı, Güneyin Bağnazlarına bıraktılar.
Yani nereden, nereye geldiler!
Ama geldikleri nokta hala, karşılıklı kabul edilebilir Federal Çözüme katkı üretebilecek bir yer değildir.
Tıpkı 11 Şubat 2014 Ortak Belgesinin altında imzaları olmasına karşın, onu içten içten ret etmek veya unutturmak kurnazlıkları gibi.
Önce, bu tez sahiplerinin bu sözde yeni, fakat Federal Çözüm sürecini ve BM Parametrelerini sakatlamak amacına dayandırdıkları argümanlarını ele almak gerekir.
MASA....
Önce MASA meselesini ele almak gerekir.
Bu tez sahipleri özellikle Crans Montana sonrası bir şey ifade ettiler. Bunlara göre artık MASA'ya, Konfederasyon veya AB içinde iki ayrı devlet tezi konmalıdır.
Bunu dile getiren Kuzey Kıbrıs'taki bu hararetli çözüm karşıtlarının söylemi ile Türkiye Dışişleri Bakanı Sayın Mevlut Çavuşoğlu'nun söylemi arasında dikkati çeken bir nüans fark olmasına karşın bunu çoğu kimse önemsemedi.
Sayın Çavuşoğlu konuşmalarında, Federal Çözüm; Masadaki seçeneklerden biridir derken. Bizdeki eski “çözümü çözümsüzlükte” gören Federal Çözüm karşıtları, bunu hiç vurgulamadı .
Aksine, Masaya İki Ayrı Devlet veya Konfederasyon konmalı, çünkü Federal Çözüm Tükendi dediler. Yani Federal Çözümü seçeneklerden biri olarak dahi ifade etmediler.
Evet, siyasette nüans farkları çok belirleyici olmayabilir. Ama nüans farklarını göz ardı ederek herkesi ayni görmek ise ileri ve barışçı demokratik düşünceye hiç katkı sağlamaz. Bunu göz ardı edemeyiz.
Ancak bu noktada bunu değil, öncelikle Masa Meselesini ele alacağız.
Bir kere, “ masaya konfederasyonu veya iki ayrı devleti “ götüreceğiz yaklaşım çok yanlıştır. Çünkü bu Masaya, yani BM temelinde olan Toplumlararası Görüşme masasına bunu götüremezsiniz. Neden mi?
Çünkü bu Masa, 1977 ve 1979 Doruk Antlaşmaları ile bunlara dayalı olarak BM Genel Kurulu ve BM Güvenlik Konseyinin iki tarafında kabul ettiği kararları ile kuruldu.
Ayni zamanda Masa; iki tarafın yıllar boyunca sürdürdüğü görüşmelerde yakınlaştıkları konular ve yaklaşımlarla da oluştu. Bütün bunlara BM Parametreleri denir.
Dolayısı ile “Masa” ve onu oluşturan tüm değerler, iki tarafın karşılıklı kabul ettiği ve BM Güvenlik Konseyinin bu temelde aldığı ilkesel kararlarla oluştu.
Yani İki Bölgeli, İki Toplumlu, siyasi eşitlik içindeki Federal Çözüm hedefine dayalı olarak o Masa vardır.
Bu temeldeki Masaya siz, iki ayrı devlet veya Konfederasyon çözümü önerisi götüremezsiniz. Güneyde MASAYA Üniter Devlet tezi götüremez. Bunları kim getirirse o Masayı bozan olur...
Ha iki tarafta bu Masaya Federal Çözüm Hedefi ile oturdu.
Ancak Kuzey, yıllarca, adına Federal Çözüm diyerek Konfederal görüşler götürdü.
Güneyde tıpkı Kuzey gibi, Federal Çözüm diyerek Masaya Üniter Devlet içerikli görüşler götürdü.
Ama ne Kuzey Konfederasyonu, ne de Güney Üniter Devleti resmen Masaya koymadı.
Şimdi Masaya Konfederasyon veya İki Ayrı Devlet koyamazsınız.
Ha siz götüreceksiniz diyorsanız, o zaman da Güneyin masaya Üniter Devleti getirmesini sağlarsınız.
Ha, illa Masada bu konuşulmalı diyorsanız ne yapmak gerekir?
Önce iki taraf arasında Federal Çözümün artık gündemden kalktığı ve bunun yerine İki Devlet esasında bir sonuç olması gerektiği ile ilgili bir yeni Doruk Antlaşması yapılması gerekir.
Yok işbirliği yapalım diye bir güya daha yumuşak bir ifade ile orada olmak isterseniz, emin olun ki Güneyde Mülkiyet ve inşaat işini masaya koyacak.
Ayrıca bunu bileceksiniz ki karşı tarafta Üniter Devlet görüşü ile size cevap verecek.
Yani toplumlararası veya uluslararası sorunlar sizin tek taraflı isteğiniz ile şekillenmez. Bunu diğer toplumun da kabul etmesi ve yeni bir Doruk Antlaşması ile imzalaması gerekir.
Üstelik bu da yetmez.
Bu yapılacak olan yeni Doruk Antlaşmasının BM Tarafından da kabul edilmesi ve tüm uluslararası güçlerin de bunu benimsemesi gerekir.
Evet, Kıbrıs sorunu Toplumlararası bir sorundur. Garantörlerin de sorunudur. Ancak onlarla da sınırlı değildir. Uluslararası bir sorundur. ABD'nin, Rusya’nın, AB'nin ve tüm Orta Doğu ile Bölge ülkelerinin de ilgilendiği bir sorundur. Çin’i de unutmamak gerekir.
Kısacası böylesi çok yönlü uluslararası boyutu da olan bu meselede bilinen Federal çözüm temeline dayalı BM zeminli masayı kaldırıp; yerine farklı ve iki devlet temelli bir başka Masa Kurmak kolay değildir. Bu yıllar alacak, belirsiz bir serüvene yelken açmak demektir.
Üstelik bu iddianın yol alması için, “ adanın toprak bütünlüğü “ ilkesinin de ortadan kalkmasını; en başta iki toplumun ve Türkiye, Yunanistan, İngiltere ve AB ile BM'nin ve ayrıca ABD, Rusya’nın, Güvenlik Konseyinin tüm üyelerinin ve bölge ülkelerinin de benimsemesi gerekir.
Hele günümüzde; Suriye, Irak ve tüm bölgesel sorunlarda meselelerin, Toprak Bütünlüğü ilkesi temelinde çözülmesini savunan ve sınırların değişmezliği üzerinde lakırdı söyleyen günümüz siyaseti gerçeğinde; bu iki ayrı devlet meselesini nasıl ilerletecek ve benimseteceksiniz ?
Hele bu yaklaşımı gündeme taşıyan UBP ve HP çevrelerinin günümüzde; Federal Çözümden kaçmayı “ daha ne kadar bu belirsizlik içinde kalacağız “ argümana dayandırmaları ile bu nasıl bağdaşacak?
Çünkü BM zeminin yıkarak, Masaya,” Konfederasyon, İki Ayrı Devlet konmalıdır” diye söz söyleyenlerin bizden gizlediği gerçek, yeni Masa Kurmak için yıllarca belirsizlik içine girmek demektir.
Yani bu BM Masasına, İki Ayrı Devlet veya Konfederasyon götüremezsiniz. Bunu götürebileceğiniz bir Masanın kurulması ise yıllarca sürecek bir belirsizlik demektir.
Kısacası bu sözde yeni yaklaşım, “ Çözüm Çözümsüzlüktedir “ diyen saçma tezin makyajlanmış halidir. Çözümsüzlüğün devamını bu makyajla sağlamak niyetinden başka bir şey değildir.
PAYLAŞMAK
Üstelik bu tezlerini de “ belli olmuştur ki Rumlar Federasyon temelinde bizimle Yönetimi Paylaşmak istemiyorlar “ argümanına dayandırmaktadırlar.
Peki o zaman neden İki Ayrı Devlet ile Konfederasyonu kabul ederek, Federasyonda Yönetimi bizimle paylaşmak istemeyenler tüm Adayı bizimle paylaşsınlar?
Ayrıca bu temelde paylaşım, yalnızca Ada ile de sınırlı olmaz.
Bu; AB ve BM üyeliğini ve uluslararası temsiliyeti de bizimle Federasyondan farklı olarak paylaşmak değil, bize ayrı olarak sunmaları demektir.
Sözüm bu görüş sahiplerine. Yönetimi bizimle paylaşmayalar bunları niye bize ayrı olarak sunsunlar?
Yoksa onlara bunu, kafalarına vura vura mı kabul ettirme yaklaşımı veya hayali içindesiniz?
Bugün BM temelinde gelişen Masa; Kıbrıs Türk Tarafının ve Türkiye’nin büyük emeği ve çilesi ile oluştu. Bunu yıkmak demek, her şeyden önce yılların emek ve çabasını inkardır.
Masayı yıkmak olamaz. Çünkü başka ilkelerle, başka Masa Kurmak, yıllara mal olur. Bunu savunanlar yıllarca, “ Çözümü Çözümsüzlükte” gören eski yaklaşımın makyajlı sahipleridir.
HÜKÜMET PROGRAMI VE SORUNLAR İLE SORULAR..
Bu arada UBP- HP Koalisyonun Hükümet Programına AB içinde iki ayrı devlet olgusunu yazan bu keskinler, çok başka değerlere de zarar verdiler. Üstünde durduğumuz dala balta vurdular.
Bir kere şikayet ettikleri bu Masada Kıbrıs Türk Tarafının Tezi, BM Temelinde süren toplumlararası görüşmelere, AB Doğrudan Katılamaz yaklaşımı idi. Neden?
“ Çünkü bir yandan Güney Çözüm olmadan AB üyesi olmuştur. Kıbrıs Türk Toplumu dıştadır. Ayni zamanda Türkiye’de AB üyesi değildir. Ama Yunanistan AB üyesidir. Dolayısı ile AB Taraflıdır. Bundan dolayı AB Masada olamaz. Ancak kendisi ile ilgili konularda teknik konularla ilgili olarak Masanın kenarında onayımız ile olur" Kuzeyin tezi bu gerekçelerle şekillenmişti.
Şimdi AB içinde İki Ayrı Devlet ifadesini, önüne ardına bakmadan, sırf Federal Kıbrıs çözüm süreci sakatlansın kör bakışı ile Hükümet Programına yazanlar; sürece AB'nin doğrudan katılımına dönük itiraz yaklaşımını da yaraladılar.
Üstelik AB içinde iki ayrı devlet temeli doğrultusunda kurulacak bir Masa; BM Temelinde değil, AB temelinde ve onun Patronluğunda kurulur.
Yani, Kıbrıs Cumhuriyetinin üye olduğu. Yunanistan’ın üye olduğu. Türkiye’nin dışta, üstelik de AB ile ilişkilerinin son derece gergin olduğu bu Konjonktürde, böylesi bir tezi, BM sürecinin alternatifti diye sunmak; ulusal, toplumsal bir cinayettir.
İleriyi görmeyen kısır yaklaşımla ortaya atılan bu iddia ile bundan sonraki süreçte, AB'nin daha etkin olması taleplerine ne diyecekler?
Ayrıca AB içinde iki ayrı devlet meselesini gündeme getirenler, Kıbrıs sorununun önemli yanlarından biri olan Mülkiyet Meselesine nasıl çare bulacaklar?
Yani, hem AB üyesi olacaksın, hem de AB Vatandaşı olan ve Kuzeyde mülk bırakan Kıbrıslı Rumlara “bunun üstüne bir bardak su iç” mi diyeceksin?
Federal Kıbrıs Temelinde sırf çözüm olsun diye Mülkiyet Meselesine BM ve AHİM ‘in uluslararası barış siyaseti için hukuk temelinde geliştirdiği yaklaşımları nasıl bu kadar pervasızca harcarsınız?
Hadi o zaman AB içinde iki ayrı devlet diyenler, hemen Kuzeyde kalan Kıbrıs Rum mülkleri için tazminat işini de ele alın. Yoksa formülünüz bunu da Türkiye ödesin mi?
Peki, AB içinde iki ayrı devlet diyenler. Hadi kolları sıvayın.
KKTC Anayasanın Geçici 10. Maddesini hemen değiştirmeniz gerekir. Bununla değil AB üyesi olmak, gancellisinden dahi geçemezsiniz.
Hadi görüş beyan edin. Derhal her alanda AB kriterlerini yaşama geçirmeye soyunun.
Sahi, BM temelinde süren Toplumlararası Federal Kıbrıs görüşmelerinde ele alınan ve belli noktalara varılan konuları; mesela Türkiye Vatandaşlarının Kıbrıs'a girişlerini , AB ile daha Vize Serbestliğini çözemeyen Türkiye gerçeği ile nasıl ele alacaksınız? Bir zahmet bir şey söyleyin.
Kıbrıs ile ilgili ilişkilerde Türkiye ve Yunanistan’ın Devlet olarak ve Vatandaşlarının eşit muamele görmesi ilkelerini, Federal Kıbrıs çözüm sürecinde ele aldığımız gibi ele alabilecek misiniz? Çünkü bu temeldeki görüşmelerde Patron AB olacak. Masa onun dominatlığında olacak.
Peki, Federal Kıbrıs çözüm sürecinde elde edilen, Kuzeyde mülkiyet ve yerleşme temelinde sınırlama konularını nasıl ele alacaksınız? Bunları da ele alıp düşündünüz mü? Yoksa kervan yolda düzülür laçkalığına mı toplumu sürükleyeceksiniz?
Bir iddia sahipleri bunu her yönü ile halka sunmak zorundadır. Diğer soruları bıraktım, hadi bunlarla ilgili görüş ve yaklaşımları dile getirin.
Bu soruları daha da uzatabilirim. Ancak bu tez, bu güne kadar Kıbrıs Türk Tarafının ve Türkiye’nin çözüm sürecinde iğne ile kuyu kazarak elde ettiği tüm değerleri bir çırpıda yok etme potansiyeli taşıyan bir öngörüsüzlüktür.
Bunlar ne için yapılıyor? 21. Yüzyılda o eski çıkmazı, yani, “ Çözüm Çözümsüzlüktedir” yaklaşımını beslemek için bu yeni makyajı ileri sürülmektedir. Buna dönük uyanıklığı elden bırakmamak gerekir.