New York Zirvesi, Değerlendirme...
( Federal Çözümü hedefleyen bir insan olarak, kendi sorumluluğum çerçevesinde bir değerlendirme yapmayı gerekli gördüm. Bunu okuyanlarla paylaşmak istedim).
New York'ta yapılan zirve ile ilgili olarak iki tarafta da siyasi meşrebine göre değerlendirme yapılıyor..
Bu nedenle, New York Zirvesini öncelikle, BM Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Danışmanı Sayın Espen Bart Eide'nin, Havadis Gazetesinde Esra Aygın'la yaptığı röportaj da söyledikleri ile ele almak isterim.
Çünkü, Sayın Eide'nin ifade ettiği pek çok husus, daha evvel bu sayfada Liderlerin Ortak Basın Açıklamalarına dönük ele aldığım değerlendirmede ifade ettiklerim ile öz itibarı ile uyum göstermektedir.
Bu görüşme süreçlerinde yer alan ve Kıbrıs'ın her iki tarafındaki eğilimleri de bir bürokrat olarak değil, ama eski etkili bir siyasetçi gözü ve deneyimi ile de tesbit etme özelliğine sahip olan Sayın Eide'nin tesbitleri, orada yaşananlarla ilgili olarak ciddi mesajlar vermektedir.
EBEDİ ENGELLER...
Ancak açıklamasındaki şu vurgusunu öncelikle ele almak isterim.
"Arkadaşlarım Mustafa ve Nikos her iki toplumda da çözümden kaçınmak için adete üzerinde titrenilen ebedi engelleri ortadan kaldırmak için, gerçekten ellerinden geleni yapmaktadırlar"
Evet, bu tesbit doğrudur.
Bir kere Annan Planı ile başlayan süreçte Kuzeyde, bu "ebedi" engellerin yol açtığı tabular çok sorgulanmıştı. Kıbrıs Türk halkı bunları sarsmıştı.
Ancak Güneyde bu o dönem başarılamamış, hatta sınır kapılarının tek yanlı açılması gibi çok önemli bir adıma dönük olarak dahi Güneyde, siyaset tutuk kalmayı bir yere bırakın, buna bile tepki duymuştu. Yani "ebedi" tabuların arkasına saklanmak tercih edilmişti.
Sonra bunları halkın gayreti geliştirdi ve açtı. Ancak gerçek olan şu oldu. Kuzeyde halk enerjisinin yol açtığı eski tabuların sorgulanmasına, Güneyden cevap gelmemişti.
Şimdi bu noktada bir gerçektir, Sayın Eide'nin dile getirdiği.
Sayın Akıncı ile Sayın Anastasiadis yaptıkları görüşmelerde pek çok tabunun sarsılmasına yol açan gelişmeler sağladılar.
Bunlardan yalnız ikisi üzerinde duracağım.
Örneğin Mülkiyette Sayın Anastasiadis'in konunun Komisyonlarda ele alınmasını prensip olarak kabulü, bu alanda Güneyde siyaseti esir alan bir tabunun sarsılmasına neden oldu.
Sayın Akıncı'nın Garantiler Konusunun yeni şartlarda ele alınabileceği şeklindeki yaklaşımı da Kuzeyde, tokunulmaz sayılan bir tabunun tartışılmasını getirdi.
Burada hakkını yememek lazımdır.
TC Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu'nun da bu "ebedi" tabunun tartışılması meselesine yaptığı katkı çok önemlidir.
İşte bu nedenle Sayın Eide'nin yaptığı bu tesbit doğrudur.
Bu röportajda bu "ebedi tabuların" ele alınmasının yol açtığı gelişmelere bağlı yaptığı diğer değerlendirme de çok önemlidir.
Sayın Eide şöyle diyor:
"Yükselen sesleri, her iki taraftan çözüm karşıtlarının nasıl bir
araya gelip, birbirlerinin en büyük destekçisi haline geldiklerini görüyorum."
Evet, doğru söze ne denir?
Bu gerçeği çok uzun zamandır dile getiriyoruz.
Ancak bakın, New York zirvesi sonrası ayni birliktenlik Türkçe ve Elence devam ediyor.
Her iki tarafta bunların verdiği mesaj ayni.
" New York'tan bir şey çıkmadı."
Yani artık çözüm devinimi konusunda ümit beslemeyin. Böylece toplumların çözüm dinamiğinin içini boşaltmayı amaçlıyorlar.
Ancak bunun ne olduğunu da değerlendirmek gerekir.
Daha evvel, 14 Eylül'de İki Liderin yaptığı Ortak Basın Açıklamasını değerlendirdiğim bu sayfadaki yazıda da buna işaret etmiştim.
O açıklamaya bakarak, "müzakere süreci sonlandı, şimdi barış süreci başlayacak " ümitvar yaklaşımının doğru olmadığını, ayni şekilde o ortak açıklamayı, "içi boş metin " diye tanımlayanların, yada "anlaşamadıklarını duyurdular " gibi yaklaşım ve değerlendirmelerin doğru olmadığını yazmıştım.
Ayni anlayış yine devam ediyor.
Şimdi New York Zirvesinden sonra Sayın Eide'nin, Esra Aygın ile yaptığı röportajda ifade ettiği bir noktanın üzerinden bu buluşmanın içeriğini değerlendirmek istiyorum.
Çünkü, New York'tan göşme içeriğine dönük daha fazla kapsamlı olgular ifade eden bir açıklama gelmemesini, Sayın Eide, Röpertajında, şu çarpıcı gerçekle ifade ediyor.
Sayın Eide:
" İki Taraf arasında büyük bir siyasi kültür farkı var. Bir taraf daha fazla şey söylemek isterken diğeri daha az şey söylemek istiyor. Aslında Prensipte tamamıyle ayni şeyi düşünüyorlar.
Kıbrıs Rum Tarafı bu işi bir kaç haftada bitirip buraya dönmek gerektiğini bilese de 'BM baskı yaptı veya yapay takvim var' izlenimi vermemek için bunu ifade edilmesini istemiyor.
Kıbrıs Türk Tarafı siyasi Kültürü açısından ise format ve tarihler çok önemlidir. Ben olanların sorunu aşmasına yardım etmeliyim.
Eğer format ve tarihlerde ısrar, sorunun aşılmasını zorlaştıracaksa, bunu iletişimin odak noktası haline getirmem" diyor.
Ama arkasından da bir başka konuya değiniyor.
Onu da bunu değerlendirtikten sonra ele alacağım.
Ama önce,' New York'tan kapsamlı açıklama çıkmadı ' yorumlarını bu ifade edilen gerçeğe bağlı değerlendirmek isterim.
Sayın Eide açıkça, iki taraf arasındaki "siyasi Kültür farkını dile getirdi".
Güney ve Kuzey arasında olan bu fark önemlidir.
Nedenleri var. Ama bunun nedenleri yerine bu gerçeğe odaklanmak lazım...
Sayın Eide'nin," İki tarafın Prensipte ayni şeyi düşündükleri" ifadesi, yabana atılacak söz değildir.
Ancak Güneyin kapsamlı açıklama yapılmamasına dönük bizce yanlış olsa dahi sıkıntısı açık.
Bunu Syn Eide ortaya koydu.
İşte bu noktada, Sayın Eide'nin format ve tarihlerde ısrar etmenin " sorunun aşılmasını zorlaştıracaksa, bunu iletişimin odak noktası yapmam" ifadesi çok önemli doğru ve yapıcı bir metot olduğunu öncelikle yazmak isterim.
İşte bu noktada Sayın Akıncı'yı da kutlamak gerekir.
Bunun Zorluğuna ve iç siyaset açısından taşıdığı risklere karşın, bu konuda ayak direten olmaması olumludur. Çünkü bunun süreci tıkayacağını biliyor.
Bu yüzden şimdi New York sonrası, sanki de çok istekli imişler gibi, Federal çözüme şaşı bakanların hep bir ağızdan; "New York'tan doyurucu açıklama gelmedi. Bu artık hiç bir şey olmadığının göstergesidir" diye haykırmalarına kapılmamak gerekir.
İşin püf noktası burasıdır.
Çünkü bu konuda ısrar, sonuç itibarı ile Sayın Eide'nin söylediğini getirir, bu sürecin tamamen çökmesine yol açar.
Bu nedenle New York sonrası gerçekten çözüm isteyenlerin bu konuda yaratılan algı nedeni ile hep bir ağızdan "New York'tan somut bir şey çıkmadı, onun için umut yok haykırışlarına kapılarak, moral bozuklu ile çözüm için, "başka bahara demeleri" çok yanlıştır.
Bu herşeyden evvel Görüşmeci Sayın Akıncı'nın durumunu ve ağırlığını Toplum içinde sarsar.
Nitekim Sayın Akıncı, zirve sonrası, Temsilcilikte düzenlediği basın toplantısın da bence bu konudaki baskıları bilerek buna açıklamasında özel bir yer vermekle de içinde bulunduğu ruh durumunu açığa verdi.
Bu bence yanlıştır.
Sayın Akıncı,"daha çok şey söylenebilinirdi, ancak Rum Tarafının hassasiyetleri nedeni ile daha kapsamlı açıklama yapılamadı" mealinde bunun izahını yapmak durumuna girdi.
İşte Kuzeyde Federal Çözümden yana olanların çok dikkat etmesi gereken konu budur.
New York sonrası neden kapsamlı açıklama yapılamadığı ile ilgili olarak Sayın Eide'nin ifade ettiği bu olgu, kabul etmesek dahi bir gerçektir.
Ancak bu gerçeğe karşın onun ifadesi ile "iki liderin Prensipte aslında ayni şeyi düşünüyorlar " ifadesinde de yansıdığı gibi çözüm gerçeğinin önüne bu geçmemelidir.
Yani bu Güneyin bizce yanlış olan gerçeğine bağlı olarak, format ve açıklama üzerinde ısrar, sürecin özünde, "Prensibte ayni düşünen liderlerin" çözüm dinamiğine dönük oluşan prensip buluşmasına zarar verir. Bu nedenle bunda ısrar yanlıştır.
Bu bakımdan, Kuzeyde, Federal Çözüm isteyenlerin şimdi, bu gerçek nedeni ile New York'tan kapsamlı açıklama çıkmadı diye bu buluşmayı değersiz gösterme eğilimine kapılmaları yanlıştır ve sürece zarar verir...
Bu bakımdan Sayın Akıncı da bu gerçeğe boynu bükük bir yaklaşım içinde olmamalıdır.
Peki bu tamamıyle Kıbrıs Türk Tarafının zaafiyeti veya acizliği diye algılanabilir mi?
Yani bu Türk Tarafının bir geri çekilmesi ve muhatabına avantaj sağlaması mı?
Bakın Sayın Eide bunları ifade ettikten sonra çok başka önemli bir şey daha söylüyor.
Sayın Eide:
" Diğer taraftan- ki bunu söyleyen ilk kişi bendim ve son zamanlarda da çok açık şekilde ortaya koyuyorum- açık uçlu süreçler bizi bir yer götürmez. Bu nedenle iki taraf arasındaki fark- ÖNÜMÜZDEKİ AYLARDA NE OLCAĞINA DAİR BİR ANLAŞMAZLIK DEĞİL, BUNUNLA İLGİLİ NE SÖYLENEBİLECEĞİ İLE İLGİLİ BIR FARKTIR. YANİ SÖYLEMDEKİ NÜANS FARKIDIR"
İşte bu ifadeler bence bu endişeyi giderir ve çok önemlidir.
Bu ifadeden öncelikle o sorduğumuz, yani Güneyin açıklamanın kapsamlı olmamasına dönük tavrı nedeni ile bu konuda gösterilecek olan yapıcı suskunluğun, yada başka ifade biçimi ile ısrar etmemenin sonuç, itibarı ile Kıbrıs Türk Tarafının aleyhine mi olacağı sorusuna burada çok açık bir cevap olduğu nettir.
Ancak bunu yorumlamadan şunu da yazayım.
Sayın Eide'nin, "ucu açık bir süreç bizi çözüme götürmez " sözü; doğrudur,
Kıbrıs Türk tarafından ayrı, bunu ilk kez ifade eden bir BM Yetkilisi oldu. Bu nedenle Güneyden görmediği hakaret kalmamıştı. Onu şeytan haline döndürmeye çalışmışlardı.
İşte bu ifade de açıkça bu soruna dönük Sayın Eide'nin, "ucu açık olan bir sürecin bizi çözüme götüremeyeceği" gerçeğini ifade etmesi çok önemlidir.
Bu da Güneyin endişelerine karşın, Kuzeyin endişelerinin de ele alındığının açık bir ifadesidir.
Dolayısı ile de hem takvim, hemde kapsamlı açıklama yapılmamasına dönük başlatılan ve çoğunun da kapıldığı bu moral kırıklığı doğru değildir.
Burada Sayın Akıncı'yı bu temelde sıkıştırmak,bilin ki sürecin çökmesini arzulayanlara destek olur.
Üstelik Sayın Eide'nin sözlerinde var olan ve önümüzdeki aylarda, iki taraf arasında bu konuda var olan farkın, bir anlaşmazlık değil, ama bununla ilgili ne söylenebileceğine dair bir nüans farkı olduğu ifadesinin, Federal Çözümü arzulayan Türkçe ve Elence Konuşan Herkesin temel alması gereken açıklanmış bir gerçek olduğunun da bilinmesi gerekir.
Yani, New York Zirvesinde kapsamlı bir açıklama, iki lider tarafından yapılmadı, ama esasın olumlu olduğuna dair ciddi mesajı Sayın Eide verdi.
Bu nedenle bu buluşma önemli bir zemin sağladı.
Sürece ciddi bir başka hormon iğnesi verdi.
Üstelik, Sayın Eide New York Zirvesinden sonra, Aslı Aygın'la yapılan röportajında şunu ifade ediyor...
"Toplantıdan çıkan bir diğer sonuç şu: Yönetim ve Güç Paylaşımı, Mülkiyet, AB ve Ekonomi Başlıklarının- tek bir konu dışında - kısa sürede çözüleceğine inanıyorum"
Bu çok açık olarak iki liderin, Ortak Açıklama yapmamasına karşın, ne olduğuna ve bu başlıklarda olumlu gelişme olduğuna yönelik en ciddi açıklamadır.
Ayrıca Sayın Eide'nin, Zirve sonrasında içeride ne olduğuna, ya da yaşandığına dönük olarak:
"İki lider üzerinde henüz antlaşmaya varılmamış konuların çok büyük sayıda olmadığı konusunda hem fikir. Aslında, geriye kalan, stratejik önemdeki bir kaç siyasi konu. Bunların sayısının tek haneli olduğunu söyleyebilirim- ki bu azami 9 demek!
Güvenlik Garantiler ve Toprak bunlardan ikisi"
İşte bu sözler, kanıma göre,sürecin olumlu yanlarını, iki liderin ortak açıklama yapmamasına karşın, yeterince yansıtan ifadelerdir.
İşte bu bakımdan tıpkı, 14 Eylül Ortak Açıklaması gibi, bu Zirve, ne süreci tamamiyle başarı ile noktaladı, ne içi boş, nede anlaşılamadığının teyididir.
Ama Bu Zirve, süreçteki olumlu noktaların evrensel zeminde yansımasını sağladı.
Bu gelecek için önemlidir.
Ayrıca bu Zirve, Ekim'de başlayacak olan Yoğunlaştırlmış görüşme sürecine temel sağladı.
Ayrıca ilan edilmeden, 2016 yılının sonunun, resmi olmasa bile, çözüm konusunda bir takvim olarak anlaşılmasına yol açtı.
Buna bağlı olarak bu Zirve, Ekimdeki Yoğunlaştırılmış görüşmelerle ulaşılan sonuçların, yanısıra yakınlaşılamayan konuların ele alınabileceği, diğer bir üçlü zirve olasılığını da üretti.
Bu ikisi ve 2016 yılı sonu hedefi ile birlikte; 5'li Konferansın olabilmesine dönük ışığın bir mum yerine, bir kaç mum ışığı ile daha da aydınlanıp, bunun mümkün olabilme yoluna ışık katkısı yaptı.
Bu nedenle şimdi Güney ve Kuzeyde özellikle ilan edilmeden, 2016 yılı sonunun, çözüm çerçevesinin oluşmasının hedef tarihi olduğunun, evrensel zeminde de yansıması nedeni ile Federal Çözüm karşıtlarının artık Kuzey ve Güneyde önemli kargaşa yaratılabilmesine dönükte çabaya, bir temel sağladığını da bilerek, buna hazırlıklı olmamız gerekir.
Bunun için Ekim ayına dönük, Yoğunlaştırılmış görüşmelere hazır olmak gerekir.
Bakın göreceksiniz, Sayın Akıncı'nın New York dönüşü sonrasında önce Meclis'te çok önemli bir siyasi tartışma yaşanacak.
Sürece dönük Hükümet ve onun destekçileri bir kuşku ve belirsizlik yaratma oyununa girecek.
Güneyde de Kuzeydeki bu kesimleri besleyecek, çıkış ve değerlendirmeler oyunu oynanacak.
Yani, Yıl sonun kadar iki tarafın çözüm karşıtları, can havli ile birbirlerini besleyecek tavırlar geliştirecekler.
İşte bu dönemde bize düşen, sürecin sıkıntılarını bilerek, iki lidere de yardımcı olacak atmosferi sağlamak ve beslemek olacaktır. Bunun İçin Ekim sürecine ortak paydaların gelişmesi için katkı sağlamak gerekir.
Ayni zamanda Türkiye kamuoyunun da çözüme desteğini artırmak için, dikkatli ve yapıcı dille ve anlayışlarla davranarak, sürecin gelişmesi ve yıl sonu, çerçevenin ortaya çıkmasına dönük katkı sağlamak gerekir.
Yani önümüzdeki dönemde, düşünmek, tartışmak, üretmek ve bunları halkla bütünleştirmek için gayret içinde olmamız gerekir.
Ama üzülüyorum. Çünkü TDP kendi iç sorunları ile, CTP Kurultay süreci ile de uğraşacak. Bunları kırıp dökmeden, akıl ve sorumluluk dolu yaklaşımlarla geçirmek esas olmalıdır.
Çünkü kim ne isterse desin, New York zirvesi çözüm olasılığının 2016 yılı sonuna dönük hedeflenmesine evrensel zemin sağladı. Şimdi 5'li Konferansın gelişmesini sağlayacak zemini sağlamlaştırmak ve yolu aşmak görevi önümüzdedir.
LİDERLER ORTAK AÇIKLAMASINA DÖNÜK DEĞERLENDiRME
İki liderin gerçekleştirdiği son 8 yoğunlaştırılmış toplantı sonunda bir Ortak Açıklama yapıldı.
Bu Ortak Açıklama ile birlikte liderler, 25 Eylül'de New York'ta BM Genel Sekreteri ile birlikte bir Zirve Toplantısı yapma kararlarını da açıkladılar.
16 aydır süren ve sekiz yoğunlaştırılmış toplantı ile devam eden bu sürecin sonunda yapılan ve Sayın Eide'nin sunduğu bu Ortak Açıklamayı dikkatli bir şekilde değerlendirmek gerekir.
Kısa olan bu Ortak Açıklamayı bazısı, " içi boş" diye değerlendirdi.
Bazısı ise bu Ortak Açıklamayı, "müzakerelerin başarı ile bittiğinin ilanı" olarak değerlendirdi.
Bazıları da "anlaşamadıklarının ilanı " olarak yorumladı.
Bu bakımdan bu durumu değerlendirmekte fayda vardır.
Bir kere kısa olan bu açıklama oldukça mahir diplomatik bir dille yazıldı.
Üstelik ortak açıklamanın yapıldığı bu basın buluşmasına iki Kıbrıslı Lider," Güneş Gözlükleri" ile katıldılar.
Bilindiği gibi güneş gözlüğü takan biri ile konuştuğunuzda, onun duygularını gözlerinden okuyamazsınız.
Onun konu hakkındaki duygularını, söylediklerinden, sesinden ve vücut dilinden çıkartmaya çalışırsınız.
Bu yüzden Ortak Açıklamayı okuyan ve gözlüğü karartmalı olmayan Sayın Eide'nin sağ ve solunda yer alan Kıbrıslı Liderlerin, güneş gözlüğü takmaları nedeni ile duygularını gözlerinden okuyamadık.
Bunun gibi Ortak Açıklama da görüşmelerde oluşan durumu detay olarak vermediği için, ama usta bir diplomatik dille mesaj verdiğinden ötürü onun "duygusunu" mesajını ve havasını da yazıda belirtilenlerden yorumlamaya çalışmak durumundayız.
Bunun için Ortak Açıklamada verilen mesajları paragraf paragraf değerlendirmeye çalışacağız.
KLASİK İFADE Mİ?
1. "İki lider 11 Şubat 2014 Ortak Açıklamasında tarif edilen kapsamlı çözüme bağlılıklarını teyid ettiler."
Liderlerin, 11 Şubat 2014 Ortak Açıklamasına bağlılıklarını teyidi ve bunu birlikte ifade etmelerini, Klasik bir tutumun tekrarı olarak yorumlayabilirsiniz.
Ama 16 aylık süreçte, her iki tarafta, bu Ortak Açıklamaya karşı yapılan siyasi karalamaları ve bu Ortak Açıklamayı boşa çıkartmak, işlevsiz kılmak için yapılanları hatırladığımızda, bunun klasik bir davranış olmayacağını görebilirsiniz.
Üstelik daha yakın zamanda Kuzey Kıbrıs'ta yaşananları hatırlarsak, bunun önemi bir o kadar daha açık olur....
Bu Ortak Açıklamanın en başında bu vurgunun Sayın Eide'nin okuduğu metinde yapılması, bu çözüm çerçevesine yalnız iki Kıbrıslı Liderin değil, ama başta BM olmak üzere konu ile ilgili tüm tarafların yani, Türkiye ve Yunanistan'ın da buna bağlılıklarının yeniden gösterilmesi anlamı da çıkar.
Bakın göreceksiniz, bu açıklamalardan ve yaşananlardan sonra, Kıbrıs'ın Güney ve Kuzeyinden belli bir süre 11 Şubat 2014 Antlaşmasına dönük yapılan karalamalar ve oynanan oyunlar azalacaktır.
Bu bakımdan iki liderin birlikte yeniden, 11 Şubat 2014 Ortak Açıklamasına atıf yapması, sürecin devamı için bir nevi enerji içeceği gibi oldu...
UYUŞMAZLIKTAN FİKİR AYRILIĞINA
2. " Tüm başlıklar birbirinden bağımsız olarak müzakere edilmektedir."
"Yönetim ve Güç Paylaşımı, Ekonomi, Avrupa Birliği konuları ve Mülkiyet başlıklarında bir çok uzlaşılamayan noktalarda çok kayda değer ilerleme sağlanmış ancak bazı önemli konularda fikir ayrılıkları sürmektedir".
Bu paragrafta diplomatik dilin çok ince yönetemi ile mesaj verilmektedir. Tıpkı "güneş gözlüğü" takanın, gözlerine bakarak duygularını his etmediğiniz gibi, bunu da bu metinde yazı içindeki ifadelerden çıkartmaya çalışacaksınız.
Bir kere en dikkat çekici nokta, 16 aylık süre içinde ve yoğunlaşmış bu 8 görüşmede, bu dört başlıkta artık Kalanlar konular "UZLAŞMAZLIK" olarak değil "FİKİR AYRILIKLARI" olarak tanımlanmaktadır.
Bu ifade, çok olumlu bir nokta olduğunu işaret eden, diplomatik bir dil inceliğidir.
İkincisi, bu ifade ile bize bir başka olumlu mesaj da verilmektedir
Bu da bir çok uzlaşılamayan noktada kayda değer gelişmeler ve ilerlemeler olduğu dur.
Kalan bazı önemli konularda ise fark, "fikir ayrılıkları" olarak ifade edilmektedir
Yani burada bir çok sözü ile Uyuşmazlık konularının önemli olarak aşıldığı ve bazı ifadesini önemli sözü ile bağlayarak, bu dört başlıkta taraflar arasında ciddi ve önemli yakınlaşmalar olduğu mesajı, bu şekli ile açık olarak verilmektedir.
Ancak bazı önemli konularda Fikir Ayrılıkları olduğu ifadesinden esas sorunun Mülkiyette olduğu da anlaşılmaktadır.
Bu kadar açık olmasa bile, bu konuda ki gelişmeleri de liderlerin taraflarına döndüklerinde yaptıkları açıklamalardan his etmemiz gerekiyor.
Fakat buna geçmeden önce özellikle bu paragrafın başına yerleştirilen şu ifadeyi de ele almamız gerekir.
" Tüm başlıklar birbirinden bağımsız olarak müzakere edilmektedir"
İşte bu ifade bize bu konuda bakış açımızı değerlendirirken önemli bir ışık tutmaktadır.
Sayın Akıncı'nın bu buluşmadan sonra yaptığı açıklamalar da bize konu ile ilgili değerlendirmeyi yapma şansı vermektedir.
Sayın Akıncı, yaptığı açıklamada, Mülkiyet Başlığı ile ilgili olarak taraflar arasında artık ayrı metinler değil, ama ortak bir tek belge olduğunu söyledi.
Ancak buna karşın daha sorunlar olduğunu da ifade etti.
Dolayısı ile bu durumlardan yola çıkarak yapacağımız değerlendirme önemlidir.
Bu dört başlıkta, "bazı önemli konularda fikir ayrılıkları devam etmektedir" ifadesinden anladığımız, bu dört başlıktaki bazı önemli konulardaki fikir ayrılıkları ifadesinin ağırlıkla mülkiyet konusunda ve dönüşümü başkanlık konusu ile ilgili olduğu yönündedir.
Bunu Ortak Açıklama ile birlikte özellikle Sayın Akıncı'nın verdiği Mülkiyette artık tek belge var demecinden de anlamamız olanaklıdır.
Mülkiyette Kalan ve fikir ayrılığı olarak tanımlanan konular bence, İADE ve TAZMİNAT ile bağlantılıdır.
Bunlardan tazminat konusunu Sayın Akıncı ile Sayın Anastasiadis'in tek başına çözmesi mümkün değildir.
Hali ile bu konuda bir boşluk olması doğaldır.
Ancak İADE konusunun ise bu paragrafdan önce ifade edilen "tüm başlıklar birbirinden bağımsız olarak müzakere edilmektedir" sözü ile bağlantılı olduğu açıktır.
Çünkü, Mülkiyet Başlığı ile Toprak Başlığının birbiri ile bağı vardır.
Dolayısı ile Mülkiyet başlığında kalan iadenin miktarının hali ile Toprak başlığının bağlanması ile alakası var.
Ancak, doğru bir yöntem olan başlıkların bağımsız olarak müzakeresi nedeni ile en sona kalan ve kalacak olan Toprak başlığında gelişme olmaması nedeni ile bunun boşluk içinde kalması doğaldır.
Ancak, bu ifadelerden anladığımız, müzakerelerde çetrefil konu olan Mülkiyette, ana ilkeler, prensibler ve esaslar üzerinde ciddi ve olumlu gelişmelerin olduğu gerçeğidir.
Bu çetrefil konunun bu noktaya gelmesi çok önemli bir gelişmedir.
Ortak Basın açıklaması bize, bu Dört Başlıkta pek çok uzlaşmazlığın giderildiği ve kalan konuların UZLAŞMAZLIK olarak değil, Fikir Ayrılığı olarak tanımlanma noktasına geldiği mesajını net olarak vermektedir...
"Güneş Gözlüklerinden" göremediğimiz, ama ses, yazı ve vücut dilinden çıkarttığımız sonuç bu olumluluktur.
BEYİN FIRTINASI
3. "İki lider ayrıca, Güvenlik, Garantiler ve Toprak Konularında, bir beyin fırtınası formatında görüş ve pozisyon alış verişinde bulundular. Bu ilk görüş alış verişi iki tarafın görüşlerinin birbirinden farklı olduğunu göstersede, iki tarafın kabul edebileceği şekilde bu farklılıkların giderilebileceği konusunda bir kararlılık mevcuttur"
Bu paragraftan çıkarttığımız çok açıktır. İlk kez taraflar Güvenlik, Garantiler ve Toprak konusunu görüştüler.
Bu da beyin fırtınası formatı diye tanımlandı. Yani taraflar, bu başlıklarda kendi bakış açılarını kendi maksimum yaklaşımlarına yakın ortaya koydular.
Bu nedenle bu konuda görüşlerin birbirinden farklı olması doğaldır.
Ancak, özellikle iki tarafın kabul edebileceği vurgusu ile de güçlendirilen ifade ile bunların giderilebileceğine dönük kararlılığın mevcut olduğunun yazılması ve bunun Ortak Basın Açıklamasında ifade edilmesi, bu beyin fırtınasının da yıkıp dökmeden gerçekleştiği mesajını bize vermektedir. Üstelik fırtına sonrası da yolların açık olduğu mesajını da içinde taşımaktadır.
İşte bu bağlamda bu Paragraftan sonra ifade edilen ve tarafların 2016 yılı sonuna kadar çözüm bulma kararlılığı içinde oldukları ifadesi önemlidir.
Buna bağlı olarakta 25 Eylüldeki zirveden sonra da tarafların yoğunlaştırılmış görüşmelere ayni kararlılıkla devam edeceklerinin açıklanması da çok önemli bir mesajdır.
Bunu Sayın Akncı'nın bu Ortak Açıklamadan sonra Kuzeyde toplumumuza yönelik yaptığı açıklamada da görüyoruz.
Yani, New York zirvesi sonrasında Ekim Ayında 2016 sonuna çözüm hedefi ile yoğunlaşmış görüşmelerin olacağı açıklaması, bundaki mesajı netleştirmektedir.
Dolayısı ile Toprak konusu evet, en sona kalacak.
Ancak bu başlığın tamamiyle Garantörlerin de katılacağı 5' li Konferansa kalacağı beklentisi doğru değil.
Çünkü bu 5'li Konferansa Ortak Açıklamada hiç atıf yok.
Ancak bunun oluşması için hem New York'ta BM Genel Sekreteri ile yapılacak zirve ve bunun sonrasında, Ekim ayında yapılacağı şimdiden belli olan yoğunlaştırılmış göşmelerdeki gelişmeler bunun olmasının belirleyicisi olacak.
Çünkü, 5'li Konferansı ilkesel olarak ret etmese bile Sayın Anastasiadis, bu Konferansın Güneydeki statükocuların da katkısı ile Şeytanlaştırılması nedeni ile oluşması yönünde rahat değildir.
Bu yüzden bu 5'li Konfernasın gerçekleşmesi için tüm başlıklarda yakınlaşma olması konusunu öne almaktadır.
Kıbrıs Türk Tarafı ise, özellikle Toprak konusu, üzerinde estirilen spekülasyon tantanası nedeni ile diğer başlıklar gibi bunu görüşmemekten yanadır. Bu yüzdenden sona kalmasını istemektedir.
Geçmişte, Sayın Eroğlu'nun döneminde, bu tez geçerli iken, ansızın Toprak konusuna girmeleri ve uyduruk harita senaryoları ile kopartılan vavaleyla unutulacak gibi değildir.
Bu yüzden o dönemden başlayan ve ne ilginçtir ki şimdi bazı çözümcülerinde de ifade ettiği bir konu yine gündeme girdi.
Bu da Toprak Konusunun 5'li Konferansta Garantörlerce ele alınması düşüncesidir.
Nitekim, Sayın Eroğlu ile Sayın Kuderet Özersay'ın görevde oldukları dönemde sundukları 5 Adımlık Projelerinde de bu husus vardı.
"Toprak konusu 5 li Konferansta çözülecek".
Bu görüş ayni zamanda, Kıbrıs Türk Tarafı açısından "Toprak Tavizini Türkiye versin" açıkgözlüğüne dayalıdır.
Yani toprak konusunu Türkiye hal etsin.
E, sonrada çözüm ve yeni şartlarda da bizim, öyle mi?
Buna, vay guzzum denir bizim halk dilinde. .
Risk başkasının Sefa benim!
Bu bakımdan Toprak Konusu iki tarafın arasındaki bu görüşme anlayışındaki fark nedeni ile. Güneyde bu konuya "yerlerini terk edenlerin tümünün dönmesi" gibi bu çözüm temeline aykırı, Kuzeyde ise "tek karış verilemez" anlayışının ilkelliğinde çözümsüzlüğe dönük oyun oynama istismarcılarınca ellendiği için , zor ve çetrefil bir konudur.
Bu bakımdan bu yoğunlaştırılmış 8 görüşmede Toprak konusu "fikir fırtınası formatı" ifadesi ile ele alındığı duyuruldu. Ama bunun bu zeminde görüşülmesine karşın dışarı bir şey sızmaması çok önemlidir.
Bu yüzden iki lideri, iki Müzakereciyi ve heyetleri kutlamak gerekir.
Bu bakımdan bu konunun özellikle New York zirvesinden sonra, Ekim ayında yapılacak yoğunlaştırılmış görüşmelerde ele alınacağı anlaşılmaktadır.
Bu konuda harita veya yüzdeliklerin son 8 yoğunlaştırılmış görüşmede ele alınmadığı anlaşılmaktadır.
Dolayısı ile bunun en sonda ele alınması ve bunun 5'li Konferansın kesinleşmesi ile bağlantılı birbirine bağlı olarak şekilendirilmesi gerekecektir.
Dolayısı ile bu Ortak açıklama ile müzakere sürecinin tamamlandığına dönük anlayış doğru değildir.
İçinin boş olduğuna dönük ön yargı da geçersizdir.
Aksine 2016 yılı sonuna kadar çözümü olanaklı kılacak olan geçitlerin, 25 Eylül'de New York'ta yapılacak olan zirve ve en önemlisi de Ekim ayı içinde yapılacağı söylenen yoğunlaştırılmış Müzakereler olacağı belirtilmiş oldu.
Bu yüzden çözümü arzulayan herkes artık, Ekim ayı itibarı ile görüşme sürecine desteğini artırmak zorundadır.
Ama ne acıdır ki çözümü arzulayan siyasi partiler malesesef şu anda kendi iç sorunları ve diğer sıkıntılarla daha fazla uğraşmaktadırlar. TDP'deki gelişmeler ve CTP yaşananlar bu bakımdan üzücüdür.
Bu nedenle Ekim içinde çözüm güçlerinin kendilerini sürece konsantre etmesi gerekir.
Ayrıca, bu süre için biz Kuzeyde Toprak tavizini çözüm için vermemiz gerektiğini kamuoyu ile net olarak paylaşmalıyız.
Güneyde de çözüm isteyenler, kendi halkına, yerlerini terk eden herkesin geri dönmemeyeceği gerçeğini anlatması gerekecek.
Bu nedenle Kuzeyde, "Verecekse Türkiye versin" kolaycılığına girmeden, daha şimdiden toprak konusunda siyasi partilerin kendi aralarında CB temelinde bir fikir fırtınası yaşamalarında fayda olacaktır.
2016 Zirve ve BM Genel Sekreteri
4. Ortak Açıklamanın en çarpıcı yanlarından biri de iki liderin ortak olarak 2016 yılı sonuna kadar çözüm hedefinde olduklarının duyurulmasıdır.
Bu önemlidir. Çünkü bu hedef Kıbrıs Türk tarafı tarafından sıkça söylendiğinde buna Güneyden ister çözümcü olsun, isterse olmasın, "zaman sınırlaması içinde olmamamız gerekir " gibi bir yaklaşım sergileniyordu.
Bu konuda gerek Sayın Akıncı'nın, gerekse Sayın Talat'ın, gerekse de Sayın Eroğlu'nun ifade ettiği "ucu açık görüşmeler zamanın tüketilmesine yol açıyor" ifadeleri doğrudur.
Bu yüzden, şimdi, 2016 yılı sonunun ortak bir çözüm hedefi olarak ifade edilmesi çok önemlidir.
Bu nedenle iki lider dışında, iki tarafın çözümcü partilerine, sivil toplumuna ve basını ile aydınlarına da önemli görevler düşer.
Ortak Açıklamanın önemli bir yanı da iki liderin, New York'ta BM Genel Sekreteri ile bir zirvede buluşması müşterek kararının duyurulmasıdır.
Bilindiği gibi BM Genel Kurulunun açılışı nedeni ile her yıl New York'ta yapılan hu seronomi önemlidir.... Dünya siyasi liderlerinin buluşması yanısıra, bizim için ayrıca Kıbrıs sorunu nedeni ile de önemli olmaktadır.
Bu buluşma bilindiği gibi Kıbrıs Rum Tarafının BM'de Kıbrıs Cumhuriyeti ve onun Cumhurbaşkanı tarafından temsili ile oluştuğu için, Kıbrıs'ta iki tarafta da çözümsüzlüğü arzulayanlar açısında bu hep statü meselesi nedeni ile tartışma yaşanmasına yol açmaktadır.
Böylece eski kalıplarımış çözümsüzlük argümanlarının yeniden üretilmesi ve gerginliğin süreğen hale döndürülmesi için değerlendirilmektedir.
Bu platforum, Güney acısından kendi tezlerini ifade edeceği alan, Kuzey açısından bunun retti ve kendi tezlerine yer aradığı bir alan olarak değerlendirildi.
Şimdi bu Genel Kurul açılışına hali ile Sayın Anastasiaidis bu gerçeğe bağlı olarak katılacak. Yani Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanı olarak.
Sayın Akıncı da Toplum lideri olarak katılacak.
Burada Sayın Anastasiadis'e önemli bir görev düşüyor.
BM'deki konuşmasında müzakerelerde ulaşılan ve Ortak Basın Açıklaması ile duyurulan anlayışı zora sokmayacak bir konuşma yapması.
Bunu başaracağını zan etmek istiyorum.
Sayın Akıncı da bu New York ziyaretinde, aralarında ABD Başkan Yardımcısı, BM yetkilileri ve AB yetkilileri olmak üzere pek çok üst düzey görüşme yapacak.
Dolayısı ile bu defa, bu Genel Kurul olayı, kendi içinde makul bir denge taşıyor...
Yani yıllardır iki tarafca istismar edilen bu alan, şimdi belli bir dengeye de sahip olacak.
Bunun arkasından iki liderin, BM Genel Sekreteri ile zirvede buluşacak olması bu dengeyi daha da güçlendiren bir olay olacaktır.
Kanıma göre bu zirve, özellikle Ekim ayından sonra başlayacak olan yoğunlaştırılmış görüşmelere dönük, bir nevi enerji içeceği olacaktır.
Bu zirvenin olacak olması çok önemlidir.
Çünkü Kuzeyde ve Güneyde yakın zaman kadar Federal çözüme karşı olanlarca bu zirvenin gerçekleşmemesi için epeyi gürültü çıkarıldı.
Kuzeyde daha bir kaç hafta öncesinde, UBP- DP Hükümetinin yaptığı basın toplantısı bunun en önemli örneğidir.
Çünkü bu basın toplantısında New York'ta BM Genel Kurulunda Sayın Anastasiaidis'in Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanı olarak bulunacağı gerekçesi ile Sayın Akıncı'nın New York'ta BM Genel Sekreteri ile zirvede buluşması konusu aşağılanmış ve bunun olmaması dile getirilmişti.
Ayni şekilde Güneyde de BM Genel Kurulunda KC Başkanı olarak Sayın Anastasiaidis 'in bulunduktan sonra, BM Genel Sekreteri başkanlığında Sayın Akıncı ile Toplum lideri statüsünden zirvede yer alacak olmasına dönük tepkiler geliştirilmişti. Bunun statü kaybı olacağı yaygarası yapılmıştı...
İşte bunların aşılarak bu zirvenin gerçekleşmesi önemlidir.
Bu arada yapılan açıklamada üzerinde çok fazla karartma ve anlaşılmazlık olan bir nokta olduğu kanısındayım.
Bu konuda güneş gözlüğünün camları çok kara. Buda şu ifadedir.
"İki lider New York'ta BM Genel Sekreteri ile görüş alış verişinde bulunup, ondan kişisel ilgisini artırmasını talep edeceklerdir"
Benim için en karartılmış ifade budur.
Çünkü, şu anda BM Genel Sekreterinin Hakemlik konumu yoktur. Bu konu da bu süreçte iki tarafın ortak tavrı ile yok edilmiştir.
Bana göre BM Genel Sekreterinin Hakemlik konumu olmalıdır.
Ama malesef bu konu, özellikle Annan Planı sürecinde iki tarafın statükocuları tarafından çok istismar edildi.
Her iki tarafın statükocuları Annan Planını şeytanlaştırmak için BM Genel Sekreterinin Hakemlik görevini; " yabancıların planı ve dayatması ", milliyetçi argümanını, yapay Anti- Amerikan sosu ile bulayıp, yapay bir anti- emperyalizm yaklaşımı ile milliyetçi temelde karaladılar.
Sonra da bu kontra, "Kıbrıslıca Çözüm" ifadesi ile Sayın Eroğlu -Hristofyas döneminde bir sonuca bağlandı...
Böylece BM'nin çözüm sürecindeki insiyatifi zayıfladı.
Bu, o denli yer etti ki Ortak Basın Açıklamasında, " BM Genel Sektereterinin kişisel insiyatifini artırması talep edilecek" sözü Hakemlik mi diye gürültü içinde sorgulandı.
Sayın Anastasiaidis bunun böyle olmadığını defalarca açıklamak zorunda kaldı.
Ayni şekilde Sayın Akıncı da bunu bu temelde açıkladı.
Bence bu kaybedilmiş bir şanstır.
Çünkü buna rahmetli Denktaş'ta karşı idi, Güneyin tüm statükocuları ve dar bakışlı kimi çözümcü güçleri de karşı idi.
Ama şimdi bunun üzerinde dövünmek zamanı değildir.
İşte bu bakımdan benim için en karartılmış nokta budur.
BM Genel Sekreterinin kişisel insiyatifini geliştirmesi.
Her halde bundan amaçlanan, bu sürecin son finalini oluşturacak olan 5'li Konferansa dönük yapıcı girişimde bulunması ve Mülkiyet meselesinde Tazminat konusunda, uluslararası desteğin oluşmasına destek ve geri kalan konularda iki tarafa yakınlaşmaları için katkı sağlamaktır.
Ancak ne isterse olsun, BM'nin çözüm sürecine dönük konumu ile ilgili olarak Kuzeyde ve Güneyde kopartılan bunca faydasız gürültüye karşın, sonuç itibarı ile iki liderin BM Genel Sekreterine çok kapalı olsada, bu çağrıyı birlikte yapmaları olumlu ve cesaret vericidir.
SONUÇ
Ortak Basın Açıklaması tam da iki liderin bu toplantıya güneş gözlükleri ile katılmaları gibi net bilgiler vermeyen bir açıklamadır. Ancak çözüm konusunda olumlu pek çok gelişmenin olduğu mesajını son derece Mahir bir diplomatik dille veren olumlu ve yapıcı bir belgedir.
Bu ortak açıklama içi boş değildir.
Hele anlaşamadıklarını da ilan etmiyor.
Ancak herşeyin de sonuçlandığını ilan etmiyor.
Üstelik bize Ekim ayında başlayacak olan yoğunlaştırılmış müzakereleri de bilgi olarak verip görevlerimizi hatırlatıyor.
Zirve duyurusu önemli. Ancak 5'li Konferansa atıf yapmaması bunu ret edildiğini değil, bunun, 2016 yılı sonu Çözüm Hedefini öne koyarak, oluşması için önümüzde Ekim ayında başlayacak olan yoğunlaştırılmış müzakerelere odaklanmamız mesajını taşıyor.
Yani bu ortak açıklama, bu gemide yer alan tüm yolculara ve mürettebata, Karanın gözüktüğünü, ama kıyıya sağ selim varmak için önümüzde görünen bir girdabı ve bazı Kaya parçalarını maharetle ve kararlılıkla geçmemiz gerektiği mesajını vermektedir.