tr

Blog sahibi: yonetici

MONT PELERİN SONRASI...
Kıbrıs, Osmanlı egemenliğinden çıkıp, İngiliz egemenliğine girdikten sonra, bu adada Kıbrıs Türk Toplumu toplumsal varlığını çözmedi.
Üstelik bu gerçekleştikten sonra, Osmanlı İmparatorluğu ile İngiltere, 1. Dünya savaşında farklı kampların savaşan düşman devletleri olmuştu...
Buna karşın bir "avuçluk" bu adada, nüfüs bakımından da dünya açısından bir avuç sayılan Kıbrıs Türk Toplumu, toplumsal varlığını çözmedi ve devam ettirdi.
Osmanlı'nın savaşta yenilip çökmesi ve Anadolu'nun dahi işgal edilmesi üzerine bu toplum, adadaki varlığını yine korudu.
Üstelik, Anadolu'da Ulusal Kurtuluş Savaşı başlangıcında, savaşın ateşini yakan unsurlardan biri olan Misak-i Milli'nin ilanı ile de bu sürdü.
Çünkü Kıbrıs, Misak-ı Milli'nin dışında idi. Buna, Ulusal Kurtuluş savaşı sonrası imzalanan Lozan Barış Antlaşmasında Kıbrıs'ın İngiliz egemenliğine bırakılması da eklendi.
Bunları bile bile Kıbrıs Türk Toplumu adadaki varlığını sürdürme dirayeti gösterdi,
Evet, 1925- 34 arası önemli sayıdaki Kıbrıslı Türk adayı tek edip Anadolu'ya gitti. Ama bu göçe karşın adada kalma ve tutunma kararlılığı devam etti.
KATAK ve 1960..
Adadaki Kıbrıs Türk Toplumu varlığı, ikinci dünya savaşı öncesi ve sırasında dünyadaki kötü gelişmelere karşın yine çözülmedi.
Dünyada gelişen yeni siyasi durumunun da etkisi ile Adanın, Kıbrıs Rum sakinleri arasında ENOSİS talebi gelişti.
Düşünün, o günün koşullarında varlığını devam ettirmek için İkinci Dünya savaşı daha devam ederken Milli Partiden sonra, Kıbrıs Türk Toplumu, 1943'te, KATAK'ı kurdu. Bu Kurum kurulur kurulmaz, tüm adada 200 şubeye ulaştı.
KATAK'ın açılımı ne idi? Kıbrıs Adası Türk Azınlık Kurumu.
Evet, bu açılımı geliştiren o günkü toplum yöneticilerini siz, günümüz milliyetçi anlayışı ile yada soldan siyasi eşitlik noktasındaki bakış açınızla küçümseyebilirsiniz.
Ama, o günün şartlarında bu adım, daha sonra ki gelişmelerinin ilk önemli basamağı oldu. Bunu göz ardı edemezsiniz.
Binbir macera ve çileden sonra, Kıbrıs Türk Toplumu, 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin Kurucusu ve siyasi eşit tarafı oldu. Böylece, Kıbrıs Türk Toplumu, hem Ortak Vatan Kıbrıs'ta, hemde evrensel alanda, dünya siyaset sahnesinde yer aldı.
Bu adımla her şey bitmedi. Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında yer alan ve siyasi eşitliği sağlayan, yani bir nevi fonksiyonel federatif düzenlemeler olan, KC Anayasa Maddelerinin, Kıbrıs Rum Egemen Güçlerinin tek taraflı iptali ettirme niyeti ile başlayan Toplumlararası çatışmalar oluştu.
Bu Toplum, 1964- 1974 arası acı içinde "gettolarda" yaşadı. Ama acı içinde yaşarken, 1968 sonrası başlayan ve özü, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının restorasyonu olan, Toplumlararası barış görüşmelerine, çözüm hedefi ile girdi.
Bu, tıpkı bugünkü gibi, o görüşmeler olumlu bir seyir izlemesine karşın, imza ile sonuçlanmadı.
FEDERASYON ve 11 ŞUBAT 2014
Ne oldu? 15 Temmuz ve 20 Temmuz.
Yalnız Kıbrıs Türk Toplumu bu acıları yaşamadı. Kıbrıs Rum Toplumu da yaşadı.
Ancak bu kez görüşmelerin temeli değişti.
Toplumlarası Görüşmeler; 1977 Doruk Antlaşması ile 1968-74 arası süren ve Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının restorasyonu olan temelden çıktı.
Ama özü ayni, idi. Adada barışı, siyasi eşitlik temelinde sağlamak..
Yani bu tarihsel devinimin sentezi; İki Bölgeli, İki Toplumlu Siyasi Eşitlik temelinde Federal Kıbrıs'ı sağlamak oldu....
Bunun için kahırlı ve çileli bir yolu, hem kendi içimizdeki siyasi kavgalar eşliğinde, hemde Kıbrıs Rum Toplumu ile çelişkiler içinde geliştirdik....
En nihayet, BM'nin hayli kabarık olan Kıbrıs Dosyasına eklenen binlerce belge üzerine; 11 Şubat 2014 Belgesi eklendi. Bunun ile siyasi ve toplumsal varlığımızın temelinin ve çatısını ne olacağı, iki toplumun imzası ile dünyanın benimsediği bir noktaya taşınması gelişti...
MONT PELERİN, ERDOĞAN, ÇİPRAS
Buna dayalı başlayan görüşmeler günümüzde, önemli bir noktaya ulaştı. Ama bu Mont Pelerin'de tıkanmaya girdi.
Yani bu durumu, Kıbrıs Rum Toplumunun yapıcı olmayan yaklaşımlarının ve kendi içimizde idelojik, siyasi saplantıların kurbanı yapamayız.
Şimdi herkes, Cumhurbaşkanı Sayın Akıncı'nın,"moralinizi kırmayın" değerlendirmesine önem vermelidir.
Ayrıca, süreçle ilgili olarak Türkiye Dışişlerinin açıklamasına da önem verilmelidir...
Türkiye açıklamasında, 5'li Konferansın tarihinin açıklanması çabasına ve görüşmelerin devamına gayret gösterilmesine dönük vurgu yaptı.
Üstelik açıklamanın önemli bir başka vurgusu daha var.
"Türkiye'nin Kıbrıs meselesine yaşayabilir bir çözüm bulunmasına dönük kararlılığı devam etmektedir" dendi...
Her kelimeyi cımbızla seçen Türkiye Dışişlerinin, bu açıklamasında, çözüme dönük, klasik," destek vermek" ifadesi yerine; çözüme dönük kararlılığının devam ettiği ifadesini seçmesi ve bunu, bu vurgu ile ifade etmesi önemlidir...
Şimdi, Yunanistan Başbakanı Sayın Çipras ile Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan arasında görüşme yapılması söz konusu.
Kıbrıs'ın iki liderinin ve iki toplumun içinde çözüme değer veren herkesin, şimdi buna katkı sağlamaları gerekir. Mont Pelerin'de oluşan sıkışıklığı aşmaya dönük adım geliştirilmesine katkı sağlamaları gerekir.
Ancak, bu dönemde Sayın Çipras'ı çok tarihi bir görev beklediği açıktır. Atatürk ve Venizelos'un zamanında attığı adımlara. Adnan Menderes ile Karamanlis'in 1960 Antlaşmalarının gelişmesi için, klasik olanın dışına çıkarak attığı ileri adımlara, bir yenisinin, bölgenin ve dünyanın bu zor zamanda, eklenebilmesine Sayın Erdoğan ile birlikte katkı mı yapacak? Yoksa sol bir lider olarak, klasik olanın esiri olarak, yalnızca Yunan Ulusunun kahramanı mı olmaya soyunacak?
Evet, Kıbrıs Türk Toplumunun varlığını bu adada tarihsel süreci içinde siyasi eşit taraf olmak için sürdürdüğü devinimini unutmamak gerekir. Ancak Mont Pelerin'de oluşan sıkışıklık nedeni ile Federal çözümden uzaklaşmak, tüm tarihsel çabaları göz ardı etmek olur. Boyun eğmeden soğukkanlı ve yapıcı tavrı devam ettirmemiz gerekiyor.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Sayın Müftüoğlu'nun açıklamasını dikkatli bir şekilde yorumlanmalı.


"SC-43, 22 Kasım 2016, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Büyükelçi Hüseyin Müftüoğlu’nun Kıbrıs Konusunda İsviçre'de Yapılan Görüşmelere Dair Yöneltilen Bir Soruya Cevabı

Kıbrıs Türk tarafı ve Kıbrıs Rum tarafı arasında, BM gözetiminde 20-21 Kasım 2016 tarihlerinde İsviçre-Mont Pèlerin’de gerçekleştirilen yoğunlaştırılmış görüşmelerden Kıbrıs Türk tarafının tüm iyi niyetli çabalarına rağmen maalesef sonuç alınamamıştır. Sürecin bu kritik aşamasında çok değerli bir fırsatın kaçırılmış olduğunu düşünüyoruz.

Gelinen bu noktada, Kıbrıs Türk tarafıyla ayrıntılı bir durum değerlendirmesi yapılacaktır.

Garantörlerin de katılımıyla gerçekleştirilecek 5'li Konferansın tarihinin gecikmeksizin belirlenmesinde ve bu arada görüşmelerin devamında fayda görülmektedir.

Türkiye'nin Kıbrıs meselesine yaşayabilir bir çözüm bulunması yönündeki kararlılığı sürmektedir."
LAVROV, EİDE ve İSVİÇRE....<br />
İsviçre'deki liderler buluşması öncesi, "Kıbrıs Cumhuriyeti" Dışişleri Bakanı Sayın Kasulidis, Rusya Dışişleri Bakanı Sayın Lavrov ile görüştü.<br />
Bu görüşme sonrası, Sayın Lavrov'un; Kıbrıs sorununun çözüm süreci ile ilgili olarak bugüne kadar, ifade etmediği kesinlikteki sözleri basına yansıdı.<br />
Sayın Lavrov; " ABD ve BM Genel Sekreterinin Özel Temsilcisi Espan Bart Eide'nin Kıbrıs sorununa, Kıbrıs'taki herhangi bir tarafın kabul etmeyeceği bir çözüm için yapay takvimler dayatmasını kabul edilmez buluyoruz " dedi.<br />
Sayın Lavrov'un bu sözleri, Kıbrıs sorunun çözümü konusunda ABD ve Espan Barth Eide'yi, çözüm için kritik İsviçre buluşması öncesi, eleştiren ilk önemli açıklamadır.<br />
Ayrıca Sayın Lavrov; Kıbrıs sorununun çözümü konusunda, BM kararlarına bağlı olduğunu söyledikten sonra, önemli bir konuda daha kesin bir ifade kullandı.<br />
"Birleşik bir Kıbrıs Devletinin güvenliğinin nasıl sağlanabileceği konusu, Kıbrıs'taki taraflarca çözülmelidir" dedi.<br />
İsviçre Zirvesi öncesinde, 2016 yılının sonunun çözüm için çok önemli bir tarih olduğunu ve 2017 ortasında bir Referandum beklentisini dile getiren Kıbrıs Türk Tarafı ve Türkiye'dir. <br />
Ayrıca, Güvenlik ve Garantinin ele alınması içinde, 5'li Konferans üzerinde ağırlıkla duran da Kıbrıs Türk Tarafı ve Türkiye'dir. <br />
Yani, bunlar üzerinde ağırlıkla duran, ABD ve Espen Barh Eide değildir. Kıbrıs Türk Tarafı ve Türkiye'dir. <br />
Bu nedenle İsviçre öncesi Kıbrıs Türk Tarafı ve Türkiye, Sayın Lavrov'un bu açıklamalarını değerlendirmelidir. Rusya indinde diplomatik atak geliştirmelidir..<br />
Sayın Lavrov tarafından da yapay diye ifade edilen 2016 yılı sonunun çözüm hedefi olması ki bu yapay tanımlaması Kıbrıs Rum Tarafının görüşüdür, gerçekte yapay bir zaman dayatması değildir. Bu doğal bir Takvimdir....<br />
Çünkü Güneyde, 2018'de Cumhurbaşkanlığı seçimi var....<br />
Bu bakımdan Sayın Lavrov'un bu sözleri, doğal bu sınırlamayı göz ardı eden ve çözümü zamana oynayarak ötelemeye çalışan Kıbrıs Rum Tarafını rahatlatıcıdır.<br />
Gerçekte Kıbrıs Rum Tarafının bu tavrına, Federal çözüm olgusundan kurtulmayı amaçlayan Kuzeyin statükocuları da çok sevinmektedir...<br />
GÜVENLİK<br />
Ayrıca, Güvenlik ve Garantiler meselesinin ele alınması için 5'li bir Konferansın yapılmasını isteyen taraf da biziz. <br />
Ancak, Sayın Lavrov'un, Sayın Kasulides'le yaptığı görüşmeden sonra ifade ettiği, "Birleşik Kıbrıs Devletinin Güvenliğinin nasıl sağlanabileceği konusu , Kıbrıs'taki taraflarca çözülmelidir" vurgusu, özünde, 5'li Konferansa dönük ciddi bir isteksizliğin ve karşıtlığın ifadesidir..<br />
Yani, Sayın Kasulides, İsviçre zirvesi öncesi 5'li Konferans'ın oluşmaması ve çözüm arayışının ötelenmesi için Rusya'dan kendince destek aldı.<br />
Halbuki İsviçre buluşmasında Toprak meselesinin esaslı görüşülmesi için 5'li Konferans için bir tarih oluşmasını, Kıbrıs Türk Tarafı çok önemli saymaktadır. Bunu toprak meselesinin görüşülmesi için bir olgu olarak ortaya koymaktadır..<br />
Kıbrıs Rum Tarafı, bu 5'li Konferansın etkisizleşmesi için bunun önemli bir tarafı olacak olan Yunanistan'ı da buna karşıt hale getirmek için ulusal baskısını yaptı. Sayın Cipras'a dönük bu yönde yaptığı baskı çok açıktır.. <br />
Şimdi de İsviçre öncesi; BM Güvenlik Konseyinin Daimi üyesi olan Rusya'dan da bu isteksizliğinin temellenmesi için bu ifadenin de yansımasını sağladı..<br />
Kısacası, Kıbrıs Rum siyasi liderliği, oluşmasını engelleyemediği İsviçre buluşmasının 2016 sonuna kadar bir çözüm zeminine katkı sağlamaması için, daha gitmeden içini boşaltmaya çalışıyor.<br />
Ayrıca, BM Güvenlik Konseyinin sürecin tıkanması halinde bir tutum geliştirmemesi içinde, eski yola başvuruyor. Buda BM Güvenlik Konseyinin Daimi üyelerinden olan Rusya'nın, ABD ile gittikçe gerginleşen ilişkileri nedeni ile Güvenlik Konseyi'nden bir tavır gelişmemesini de Rusya'nın veto ağırlığı ile sağlamaya çalışıyor....<br />
TIPKI 2004 GİBİ..<br />
Yani Sayın Kasulidis'in bu adımı; tıpkı 2004 Refeferandum öncesi gibidir. O dönemde de "Kıbrıs Cumhuriyeti" Dışişleri Bakanı Sayın Yakovu, Moskova'yı ziyaret etmişti. Annan Planı ile ilgili olarak, bazı değişiklik girişimlerinin gündeme gelmesi halinde Rusya'nın bunları veto edeceği açıklamasını yapmasını başarmıştı! Çünkü Annan Planı, BM Çözüm Planı idi.<br />
Böylece, Rusya'nın bu açıklaması üzerine, dönemin Başkanı Sayın Papadopulos, Annan Planının öldürülmesi için, rahat rahat,"Hayır" kampanyası açma temelini iç siyaseti açısından güçlendirmişti.<br />
Şimdi İsviçre zirvesi öncesi de Sayın Anastasiadis, ne yazık ki 5'li Konferans olgusunu öldürmek ve 2016 sonu çözüm hedefinden kurtulmak için ayni yolu tutu.<br />
GERGİNLİKTEN YARARLANMA..<br />
Dün ve bugün bu oyunlarda bir şeyi kullanıyorlar. Bu da bölgemizde meydana gelen gelişmelerden ötürü Rusya ve ABD arasında oluşan gerginliklerdir.<br />
2004'te BM Güvenlik Konseyinin Beş Daimi üyesi arasında, Kıbrıs sorununun Federal temelde, Annan Planı zemininde çözülmesi için ciddi konsensus vardı. Ancak bu konsensus, Irak krizi nedeni ile sarsılmıştı..<br />
Günümüzde, İsviçre öncesinde, malesef bölgemiz ve dünyada, Rusya - ABD, NATO arasında çok ciddi bir gerilim artışı var.<br />
Suriye Ordusu Halep'teki yığınağını artırdı. ABD ve ortakları, Halep'in Suriye Ordusu tarafından alınması ihtimalinden çok huzursuz. Suriye yönetimini destekleyen Rusya ile ilişkileri bu nedenle çok gergin. <br />
Ayrıca Irak Ordusu, Musul saldırısını doruğa çıkarttı.<br />
Türkiye; Irak, Suriye sınırlarına , Silopi'ye askeri yığınak yaptı. İran olayları hassasiyetle izliyor ve Türkiye'ye dönük gerginlik içinde.<br />
Rusya, bölgeye Uçak gemisi ve füzelerle donanmış savaş gemileri yolladı. <br />
Rusya Federasyonu ise sivil ve asker 40 milyon kişinin katıldığı askeri tatbikat düzenledi. Bu denli büyük bir tatbikat, Rusya'nın kendine dönük ciddi endişeleri olduğunun göstergesidir. <br />
Yada bu, başta ABD olmak üzere Batılı güçlere," yalnız değilsiniz ha" mesajının yüksek sesle söylenmesidir. NATO ve ABD, Baltık Ülkeleri ve Polanya'ya askeri yığınak yapıyor. <br />
Türkiye'de ise, sınır ötesi askeri operasyonla birlikte, iç siyasi yaşamda da ciddi gerilim oluştu. Demokratik alanda akıl almaz pek çok gelişme yaşanıyor.<br />
Kısacası bölgede Rusya- ABD arasında gerilim artarken, bu bölgedeki ülkelerinin kendi aralarında ve iç siyasetlerinde de gerginlik artıyor...<br />
KAHRAMANLAR ve TEHLİKELİ DURUM..<br />
İsviçre buluşmasının başarısızlığı için Kuzeyin ve Güneyin statükocuları, Türkçe ve Yunanca dua ediyorlar. Ancak oynadıkları oyun çok tehlikeli.<br />
Evet, milliyetçi amaçlarınız için oynayın oyunlarınızı. İsviçre, başarısızlıkla sonuçlansın! <br />
Böylece siz Güneyin statükocuları! <br />
1964'te gasp ettiğiniz Kıbrıs Cumhuriyetini, Federal ilkelerde Kıbrıs Türkleri ile paylaşmama milliyetçi sözde zaferinize ulaşın!<br />
Kuzeydeki statükocular sizde... <br />
İsviçre buluşmasının başarısızlığa uğraması ile 1974'ten sonra elde edilen toprak ve mülklerin her karışını kurtardığınız mutluluğu ile sevinin!<br />
Ama, Rusya- ABD arasında derinleşen bu bölgesel çelişkiden yararlanıp, Federal çözümün çıkmazına oynayan Kuzeyin ve Güneyin statükocuları, bu yaptıklarınızda adayı ve bu Ortak Vatanı ateşe biraz daha iteceksiniz <br />
Bir kez daha yakacaksınız, hem iki toplumu, hemde Türkiye ile Yunanistan'ı.<br />
Sayın Anastasiadis; İsviçre buluşmasından Federal çözüm yönünde şimdi bir sonuç çıkmaması için yeniden, Sayın Papadopullos'un Rusya kartını zamanında kullanmasının benzerine oynadı.<br />
Böylece Sayın Anastasiadis, 2016 sonunda çözüm olgusunu sakatlamakla, 2018 Başkanlık seçimine Kahraman olarak girmeyi mi hesaplamaktadır?<br />
Onu da Papadopulos gibi Kahraman mı ilan edecekler? Papadopullos'un 2004'teki o kahramanlıktan sonra yaşadığını tarih yazdı. Seçimi kaybetti..Bu kez ise, daha sağcı ve radikal birinin seçilmesine, Sayın Anastasiadis kendisini yaralayarak, kendi yol döşüyor.<br />
Ama tarih bize bir şey öğretti. Bu adada sözde milliyetçi hedefler için tek taraflı kahramanlığa oynayanlar; ana dilleri ister Türkçe, isterse Yunanca olsun; hem Türkiye ve Yunanistan'ın zora girmesinin, hemde iki toplumun on yıllardır acı çekmesinin sebebi oldular.<br />
AYAK TOPUĞU ÜZERİNDE DURMAK..
İki Lider İsviçre'ye gidiyor. Sayın Akıncı ile Sayın Anastasiadis arasında başlayan görüşmelerde, iki liderin İsviçre'ye gidecek olması oldukça önemlidir.
Bu bizi ne umut rehavetine, nede umutsuzluğun karamsarlığına sokmamalı.
Bunun için İsviçre'ye gitme aşamasına gelinmesini öncelikle ele almak gerekir.
Bilindiği gibi 11 Şubat 2014 Belgesi, Kıbrıs sorununun çözümü için bir çerçeve ortaya koymuştu. Ama bunun yanısıra, Toplumlararası Görüşmelerin sürdürülmesi usulüne dönükte bir ilke de vaz etmişti.
Buna göre, tüm başlıklar masada olacak ve başlıklar birbiri ile bağlantılı olarak ele alınacaktı.
Yani, Yönetim ve Güç Paylaşımı başlığı görüşülürken, isterse bir taraf Mülkiyet Başlığını yada Mülkiyet Görüşülürken Toprağı veya bunların herhangi biri görüşülürken Güvenlik ve Garantiler Başlığının tartışılmasını da masaya taşıyabilirdi.
Böylece, Kıbrıs Türk Tarafının hassas olduğu Toprak ve Garantiler Başlıklarının en sona kalması görüşü, Ortak Belgedeki bu kurala göre oluşmayabilirdi.
İkinci olarak, Kıbrıs Türk Tarafının Toprak Başlığında hassas olduğu bir konunun da bunun yurt dışında görüşülmesi olduğu açıktı.
Bunların aşılması için, Sayın Anastasiadis'in ve Sayın Akıncı'nın kendi zorluklarına karşın bu gelişmeyi sağlamaları önemlidir ve takdir edilmesi gerekir.
Ancak bu gelişme, herşeyin sonuç alıcı bir noktaya gideceği ile ilgili çok iyimser duygular içine girilmesini getirmemelidir. Fakat bu adım, umutsuzluk olgusunun bir az daha azalmasına önemli katkı yapmaktadır. Fakat her şey bitmiş sayılamaz.
KRİTİK NOKTA
İsviçre buluşmasından çıkacak en önemli ve geleceği belirleyecek olan kritik nokta, bu görüşmeden, 5'li Konferansın tarihinin çıkıp çıkmayacağı meselesidir...
Nitekim daha gitmeden Cumhurbaşkanı Sayın Akıncı'nın basın sözcüsü Sayın Barış Burcu açıkladı.
" İsviçre'de eğer, 5'li Konferansın tarihi şekillenmezse, Kıbrıs Türk Tarafı olarak Toprak konusunda ana ilkelerimizi konuşacağız " dedi. Yani somut oranlar veya harita üzerinde durmayacağız demek istedi.
Sayın Anastasiadis de İsviçre görüşmesi için daha gitmeden, geçen gün, "ilk defa Kıbrıs Türk Tarafının Haritasını göreceğiz" dedi.
Yani o da harita konusunun önceliği olduğuna vurgu yaptı. Ama 5'li Konferans konusuna değinmedi.
Yani bu görüşmeden, tarafların çıkartmak istediği sonuç bakımından da görünüşte fark var. Bunu aşmak için İsviçre buluşmasında iki lider ve ekipleri terleyecek.
Eğer bu görüşmeden, Toprak Başlığının görüşülmesi yanısıra, Garantilerin de ele alınacağı 5'li Konferans tarihi çıkarsa; çözüm için çok ama çok önemli bir gelişme ile yüz yüze geleceğimiz açıktır.
Yani, İsviçre görüşmesi geleceğin şekillenmesi bakımından önemli bir olaydır.
UÇURUMUN KENARI...
Eğer, İsviçre görüşmesinde çıkmaz olursa, iki tarafı da çok tehlikeli bir iç ve dış belirsizlik durumu beklemektedir.
Çünkü çıkmaz olursa, dünden farklı olarak her iki tarafta da Federal Çözüm karşıtlığı üzerine bina edilmiş olan aşırı eğilimler, kendilerine göre yeni bir zemin sağlamış olacaklardır.
Bu milliyetçi duyguların özellikle iki taraftaki merkez sağ partileri de sarmalına alacağı açıktır. Hatta, popülizmle malül kimi sol ve demokrat kesimlerin de bu sarmala girmesi kaçınılmazdır.
Bu bakımdan her iki tarafta da tehlikeli bir toplumsal psikolojinin gelişmesinin söz konusu olacağı açıktır.
Bunun da yalnız Kıbrıs konusu ile ilgili sonuçları olmayacaktır.
Çünkü, karşılıklı olarak, "düşmana karşı hararetli" olma atmosferinin gelişmesinin, ayni zamanda bu topraklarda, demokrasiye, özgürlüklere ve düşünceye dönük saldırganlık da ürettiğini yaşadık ve gördük.
Yani toplumların içi de karışacak....
Bu ise, günümüz bölge ve dünya konjüktüründe, felaket uçurumunun kenarında, yalnızca ayak topuğununun toprağa değdiği tehlikeli durma hali gibi olacaktır.
Çünkü yanı başımızda bir "dünya savaşı" sürüyor. Üstelikte ana aktörler ABD ve Rusya hem birbirleri ile hemde bağlaşıkları ile akşamdan sabaha farklı uzlaşma ve çatışmalar yaşamaktadırlar.
Türkiye'nin çok bilinmeyenli bir ateşin içinde olduğunu da hiç göz ardı etmemiz gerekir. Bir yandan NATO'da temel müttefiki olan ABD ile öte taraftan Rusya ile ve bölgenin kimi güçlü ülkeleriyle ciddi sıkıntıları ve yakıcı çelişkileri var.
Bu nedenle yapıcı ve kararlı duruşu soğukkanlı olarak devam ettirmek gerekiyor.
İsviçre'den bir kopuş değil, olumlu bir sonuç çıkması için yapıcı katkı üretmeye devam etmek gerekir.