KTV de Perşembe akşamı Sayın Hasan Hastürer 'in programında konuk
oldum.Bir vatandaşın araması ile UBP milletvekili Tahsin
Ertoğruloğlunun, Dışişleri Bakanı Sayın Özdil Nami hakkında sarf ettiği
akıl ve vijdan dışı söz ve yorumlarına tepki gösterdim.
Tahsin Ertoğruloğlu'nun Dışişleri Bakanı Sayın Özdil Nami'nin görüşme
sürecinin görüşmeci noktasında ifade ettiği görüşlerine dönük,"sen
kimsin" diye başlayan ve akıl mantık dışı bir suçlama ile
bütünleştirdiği sözlerinin kabul edilmezliğine vurgu yaptım. onun "
deden Kazım efendi gibi sende Rumlar sığın demesini " bu ilkel
milliyetçiliklele saldırmasını içime sindiremedim.
O programda söylediklerimden ayrı olarak konu ile ilgili olarak şunları yazmak isterim.
Burada açıkça yazmak isterim.
Tahsin Ertoğruloğlu'nun bu saldırıyı yapmasını uzun zamandır küs
kaldığı, sert eleştiriler yaptığı, Hanedan diye suçladığı Cumhurbaşkanı
Sayın Derviş Eroğlu ile kamuoyunu hayrete düşüren görüşmesinden sonra
yapması çok manidar ve anlamlıdır.
Üstelik de o görüşmenin milli dava denilerek yapılmasından sonra bunun gelişmesi çok anlamlıdır.
Şimdi önce Allah'ın Rahmetine kavuşmuş olan Özdil Naminin dedesi Kazım
efendi hakkında söylediklerinden başlayarak konuya yaklaşmak isterim.
Bir kere Kazım efendi son derece saygıdeğer bir insanımızdı. Hayata gözlerini yummuştur.
Ona bu hakaret, her tüm vijdani değerlerden ve akıldan yoksunluktur.
Ancak herkes bilmelidir ki Tahsin beyin hain diye tanımladığı Kazım
beyin iki oğlu Erdill ve Özdil, 1964 lü yıllarda Erenköye, üniversite
öğrencisi oldukları dönemde, diğer arkadaşları ile birlikte Dillirgaya
çıkanlardandılar.
Burada, Erenköy ve Yeşilırmaktaki direnişlerinde genç yaşta yer almışlardı.
Kazım beyin iki oğlundan biri olan Erdil Naminin oğlu olan Dışişleri
Bakanı Özdil Nami, bu direniş döneminde şehit olan amcası Özdil'in
ismini taşımaktadır.
Dillirga da şehit olan amcasının ismimi taşıyan Özdil Nami'nin siyasi
görüşlerini, sözde milliyetçilik temelinde eleştirecek diye, iki oğlunun
Erenköye Yeşilırmak tepelerinde var eden ve birini kayıp eden şehit
veren bir babaya, Kazım efendiye en ilkel bir şekilde saldırmayı seçmesi
asla kabul edilemez.
Görüşlerini bu ilkelliklerle dile getirenlerin, esasında siyasi
bağnazlıklarının esiri olarak savundukları değerlere de hiç saygıları
olmadığı bu ifadelerle açıktır. şehitler üstüne nutuk sağlayanların
görüşleri farklıdır diye onların dedeleri dahil, herkese,bu
ilkelliklerle saldırması, bu değerlere de hiç saygıları olmadığının açık
göstergesidir.Barış ve Çözüm isteyen herkesi, düşman olarak
gördüklerinin en tipik örneğidir bu.
CTPBG' li insanlara, en ilkel bir şekilde saldıran bu anlayış sahipleri,
barış istediğimiz için yıllarca bizi hain olarak lanse etmişlerdir.
Ama her CTP 'li hiçbir zaman, toplumsal mücadele yıllarında üzerlerine
düşeni yaparken, ne yaşadıkları acılardan , bu sözde milliyetçilerin
aldığı gibi bir rant talepleri olmuş, ne o süreçle ilgili siyasi veya
ekonomik bakımdan yaptıklarını işaret ederek övünmeleri ve bunun üzerine
bina ettikleri siyasi talepleri olmuştur.
Tahsin Ertoğruloğlunun bu sözleri kabul edilmezdir
Bu arada, Zamanında kendisinin Dışişleri Bakanı olarak görüşme masasında
yer aldığını söylemiş ve Özdil Nami'ye "sen kimsin de bunu talep
edeceksin" demiştir.
Bir kere açık olarak yazmak gerekir.Toplumsal aklı unuturamazlar.
CTPBG' nin büyük ortak olduğu dönemde görüşmeci görevini yüklenen
dönemin Başbakanı Mehmetali Talat'ın yanında, dönemin Dışişleri Bakanı
Serdar Denktaş da vardı. Bürgenstockta masada Talat'la beraber oturan
Serdar Denktaş'tı.Her aşamada Dışişleri Bakanı hem de karşı olduğu tüm
sürece katıldı.Karşı olduğu bir sürece dönük olarak masada oturan Serdar
Denktaş'a kimse " sen kimsin" demediği gibi, toplumsal bu çok önemli
süreçte, bunun demokratik bir zenginlik ve toplumsal demokratik
birliktenliğin önemli bir yanı olduğunu o dönemde yine biz dile
getirmiştik.
Daha sonra sayın Talat CB seçilince, Başbakanlık görevim nedeni ile
çok iyi biliyorum, her adımda Sayın Serdar Denktaş katılımcı oldu.Buna
özellikle Başbakan olarak çok değer verdim. Sürecin hiç bir yerinde
dışlanmadı.
Yine ayni şekilde Başbakan olarak herhangibir itirazım olmadan, aksine
desteğimi bütünü ile vererek ,CB' nın AB ve diğer merkezlerde sürdürdüğü
görüşmelerde Sayın Hüseyin Özgürgünün Sayın Hasan Taçaoyun pek çok
temasta görev aldıklarını çok iyi hatırlamaktayım.
Bu arada o süreçte Sayın Talat'n görüşmelerde temsilcisi olarak Sayın
Özdil Nami görev almıştı.O dönemde ayni çevreler Özdil Naminin orada ne
işi var o milletvekilidir diyen yaklaşımlarını da hiç unutmadım.
Şimdi bunlar yaşanmamış gibi görüşme sürecinde Hükümetin büyük ortağı
olan CTPBG nin Başkan'ın, Başbakan ve Dışişleri Bakanın bu süreçlerden
dışlanmak istenmesi ve bunun rezalete varan söylem ve aşağılamalarda
yapılmak istenmesi, demokratik tüm teammüllere aykırı olduğu gibi,
görüşme sürecini berhava etmek niyetleri ile de bağlantılı olduğuna
inanmaktayım.
Aksine bu süreç, yalnız CB ve ekibi ile değil, hükümet ve Mecliste
temsil edilen diğer partilerin de süreçle ilgili olarak mutfakta aktif
olarak yer almalarını gerektiren bir genişliğe ve derinliğe ihtiyaç
göstermektedir.
Bu yalnız CB nın işidir diyenler, gerçekte toplumsal mutabakata değer
vermeyen ve sürecin demokratik tarzda ele alınmasına karşı olanlardır.
Bu konuda ihtiyacımız olan tek şey, demokratik birliktenliktir.
Bunun oluşmasını sağlayacak en önemli eşikte, katılımcılığın oluşmasıdır.
Bu görüşme sürecini bencilliklerine sınırlamak ve Dışişleri Bakanın
dışlanmasını ve Başbakanlığın etkisinin daraltılmasını, Meclisin ve
siyasi partilerin dışlanmasını savunmak, gerçekte demokratik
Birliktenliğe darbe vurmak ve çözüm sürecine zarar vermek demektir.
Unutmayalım ki görüşmecisini Güney Kıbrıs isim olarak kendi Ulusal Konseyi'nde tüm siyasi partilerin onayı ile atamıştır.
Sayın Kuderet Özersayın ne bilgisine, ne kabiliyetine, ne de birikimine
dönük bir endişem yok. Görüşlerim farklı olabilir.Bunu da çağdaş
demokratik değerler ışığında ifade etmek ve olgunla bunu yarışmak başka
bir şeydir.
Bu herkese güç taşır.
Ancak görüşmecinin Hükümet ve Mecliste temsil edilen siyasi partilerlede
görüştükten sonra isminin açıklanması ve bu anlamadaki bir destekle
açıklanması ona ,CB temsilcisi olmanın ötesinde, bir başka demokratik
ağırlık getirirdi.
Unutulmasının ki görüşmeci metodu Sayın Anastasiadis'in tezidir. Bu tezi
kabul edip süreci böyle ele alanların bu süreçte demokratikliği ve
katılımcılığı bu şekli ile dışlaması ve demokratik Anayasal zeminde
görevini yapmak isteyen Dışişleri Bakanına dönük bu güdümlü karşı
kampanyayı yapmaları kabul edilmezdir.