Türkiye'de yapılacak 1 Kasım seçimleri ile ilgili olarak partiler seçim bildirgelerini açıklıyor.
Bu bildirgelerde en fazla dikkati çeken nokta, özellikle ekonomik konularda, halkı ilgilendiren sosyal içerikli önermelerdir.
Türkiye'deki bu seçim döneminde gündeme giren bu gelişme; bir dönem,
Dünyada başlayan ve bize de yansıyan, çalışan insanların ücretlerini
baskılamak ve dolaylı vergileri artırıp, yaygınlaştırarak, ekonomik
krizi aşmak için faturayı, en geniş halka kitlelerine kesmek üzerine
kurulan ve kutsanan siyasetin tersidir..
Çünkü Türkiye'de 1 Kasım'da seçime girecek her parti, dünkünden farklı,
kendi yaklaşımı ile asgari ücreti artırma ,emekliliklere artış ve sosyal
destekleri artırmaktan söz ediyor.
Dün bırakın bunu iktidar partisinin önermesini, muhalefet partileri
önerse dahi, bu önermeler ayıplanan ve popülizmle dalgalanmanın unsuru
idi.
Üstelik bu önermelerin hedeflediği 1 Kasım Seçimine doğru gidişte,
Türkiye ekonomisinde sıkışıklık ve sorunların olduğu açık bir
gerçekliktir.
Dolayısı ile bu yeni durum; ekonomik sıkıntıları veya krizleri gerekçe
göstererek, dün gündeme taşınan dar maliye politikası mantığının artık
geçerli olmadığını göstermektedir.
Üstelik, dünyada bol ve ucuz emek üzerine kurulan o dünkü ekonomik
anlayışın, günümüzde, artık sorgulanır olduğunu bu gelişmeler bize
göstermektedir. Üstelik bu gelişmeler yalnız Türkiye'de oluşmuyor.
Baksanıza, seçimlerden çıkan ve seçim olgusunun şu anda yaşanmadığı
İngiltere'de, Muhafazakar Partinin açıkladığı yeni sosyal düzenleme
paketi şok bir etki yarattı.
Muhafazakar partiyi İngiltere'de İngiliz basını bu önermeleri nedeni
ile, yolun sağında durup, soldan yürümeye çalışma içinde olmakla
tanımlamaya başladı.
Özellikle İşci Partisinde Başkanlığı sol ağırlıklı Sayın Corbyn'in alması ile bağlantılı da bu gelişme yaşandı.
Dar Maliye politikasını en fazla savunan Muhafazakar Partinin, bu farklı tavrı esasında dünyadaki yeni gelişmenin yansımasıdır.
Yani, Avrupa'da bu eski anlayışı kutsayrak, medya gücü ile buna yer aşan
muhafazakar partiler dahi, bu anlayışı farklılaştırmaya başladılar.
Çünkü karlılığı, bol ve ucuz emek üzerinden arayan kapitalist anlayış,
bunun pazar darlığı ve diğer sosyal problemlerle birlikte sistemde
sıkıntılara yol açtığını yaşamaya başladı.
Bu yaklaşımın, ekonomik krizleri aşmaya yetmediğini ve sosyal çalkantılara da yol açtığını yaşadılar.
Dolayısı ile krizin, bir başka yolla aşılması arayışlarına geçtiler.
Yani deyim yerinde ise "Marks'ın hayaleti" Avrupa'da, onları da düşündüren şekilde dolaşmaya devam ediyor.
Bu yeni gelişmenin yaşanmaya başlandığı bu dönemde, Türkiye'de, 1 Kasım
seçimlerinde ücret baskılama üzerine kurulan politikanın da terk
edilmeye başladığını görmekteyiz.
Çok ilginç.
Kuzey Kıbrıs'a, ekonomik paketlerle düşük ücret ve yüksek dolaylı vergi
politikası dayatarak, uygulamaya sokulan anlayışın, öncülüğünü yapanlar,
şimdi bunun tersini Türkiye'de seçim öncesi gündeme getirdiler.
Bu eski anlayışın ne kadar demode kaldığını, 1 Kasım seçimlerine dönük
olarak Türkiye'de, AK Parti, CHP, MHP ve HDP seçim bildirgelerinde ifade
edilen asgari ücret artırma ve ücretlerin üzerindeki baskılamaya son
verme vaatleri göstermektedir.
Ancak, dün düşük ücret politikasını, ekonomik sıkıntıların aşılması için
dün kutsayan ve bunu eleştiren bizleri, popülist diye tanımlayan Kuzey
Kıbrıs'taki kimi liberal çevreler ile diğer kesimler ise Türkiye'de
gelişen bu hadiseyi sessizce karşılamaktadır.
Bu politikayı savunmak için bizde mürekkep ve nefes tüketenler, şimdi dut yemiş bülbül gibi susmuşlardır.
Bunlar yanısıra, çıkış için biz, düşük ücret politikasını, popülizimden
vaz geçmek olarak takdim eden Türkiye'nin kimi siyasi ve bürokratik
çevreleri ile Türkiye Cumhuriyeti Yardım Heyeti mensupları, şimdi,
Türkiye'de, AK Partinin de seçim bildirgesini belirleyen bu yeni
yaklaşım için ne diyeceklerdir?
Üstelik bu eski politikayı kutsayan bazı yerel çevreler, daha bunlar
yaşanmadan, 2009'dan itibaren uygulanan bu ekonomik anlayışın,
insanların alım gücünü çok azaltması ile ticaret hacminde ve piyasada
oluşan daralma yüzünden "sendikalarla birlikte, bizde yollara ineceğiz"
açıklamaları yapmışlardı.
Bu açıklamalarla birlikte, iş insanlarının örgütleri, Hükümete, piyasa
daralmasını engellemek için 13. Maaşların derhal ödenmesini ve maaş -
ücret artışı yapılması çağrılarını yapmışlardı.
Bu gerçekte, bu dar maliye politikasının uygulandığı 2009'dan itibaren
ekonomiye bu anlayışın bir katkı yapmadığının açık göstergesi değil mi?
Üstelik şimdi İngiltere'de, Muhafzakar Partinin kendi "fıtratına "denk
olmayan sol tandaslı sosyal paket açıklaması ile birlikte bunu
düşünürsek, olayın yerelden öteye bir anlam taşıdığını da gözlemleriz.
Üstelik, Türkiye'de, 1 Kasım seçimleri ile birlikte açık olarak gündeme
gelen bu yeni adımında, tek başına, seçimle bağı olmadığını da
düşünürüz.
Bir şey değişiyor.
Uygulanan ekonomi politikalar kapitalizmin krizi aşmaya yaramadı.
Bu yeni politikalar önerilirken, gündeme gelecek olan olgu kaynak meselesidir.
Evet, doğru.
Asgari Ücret artış vaadi yarışına, seçimler nedeni ile girilen
Türkiye'de, bu mesele, geçen 7 Haziran seçimlerinde de tartışma konusu
olmuştu..
CHP'nin 7 Haziran seçim bildirgesinde yer alan asgari ücret artış önerilerine AK Parti, bu zeminde eleştiri yapmıştı.
Şimdi, 1 Kasım seçimleri nedeni ile AK Parti bu eleştirisinin dışında bizzat kendisi artış önermesinde bulundu.
Demek ki kaynak meselesi, ayni zamanda niyet ve bakış açısı ile ilgilidir.
Peki, bu bizde nasıldır? Çünkü, Türkiye'den kaynak alan bir ülkeyiz.
Bu yüzden uygulanan bu dar maliye politikasını değiştirebilmek için,
Türkiye'den destek konusu, bu siyaseti değiştirebilmek kapasitesinin
bize sıkıntı getirebileceğini düşünmek ve bu yüzden buna soğuk bakışla
pasif olarak bakmak mümkündür.
Bu sıkıntı nedeni ile buna soğuk durmak veya izlemede kalmak gündemde yer edebilir...
Ama bence bu da tartışmalıdır.
Çünkü 2009'dan itibaren uygulanan ekonomik politika ile oluşan kısmı
iyileşmelere karşın, bu konunun bunca sıkıntıya karşın açılamadığı da
bir gerçektir.
Yani cari giderlerimizi yüzde yüz karşılama gerçekleşememiştir.
Üstelik,savunma ve ekonominin ihtiyaç duyduğu pek çok destek ve
teşvikin, yerel kaynak dışında olmasına karşın... Bu tam anlamı ile
gelişememiştir.
Çünkü bu tedbirler yaşama geçirilirken ekonomi büyümemiş, Kıbrıs
gerçeğinde ekonominin tetikleyici bir unsuru olan iç pazar, bırakın
kapasitesinin korumayı daaralmıştır da.
Yani, 2009'dan itibaren uygulanan bu politika ile ekonomide açılımı ve
büyümeyi olmayı bırakın, ciddi daralmalar olduğu da çok açıktır.
Çünkü bu politikanın mantığı, tüketimi azaltma ve ekonomiyi özellikle
özel sektörü güçlendirerek büyütme üzerine kurulu idi. Bu
olmadı.Gerçekleşmedi. Çünkü insanların alım gücünün düşmesi piyasaların
daralmasını pek çok kurtarılma hedeflenen özel sektör kuruluşunun zora
girmesini getirdi.
İşte bu yaşananları sağlıklı ve önyargısız ele almak gerekir.
Dolayıs ile bu ülkede, tasarruf tedbirlerini süreli ve bu ülkenin en
geniş kesimlerinin desteği ile ele almayan, bunu da ekonomiyi geliştirme
ve halkın alım gücünü korma bütünsel mantığı ile değerlendirmeyen
modellerin hedeflediği sonuca gitmeyeceğini bu yaşanmışlık bize
göstermektedir.
Bu yüzden Kıbrıs Türk halkı olarak; hem kaynakları, hemde tedbirleri
geliştirme ve sorunları, yaşam ve demokratik standardı gözeterek ve
Kıbrıs'ta çözüm perspektifi ile birlikte, devletin ve toplumun
demokratik hukuk devleti temelinde yeniden düzenlenmesi olgusunu, bu
bütünlük ile ele almazsak, bu çıkmazı yaşayacağımız artık kesindir..
Şimdi bu gelişmeler nedeni ile Türkiye'den bize, gelişme için ücretleri
baskılama politikasını önerenlerin, seçim döneminde, orası için ücret
artışı önermelerini, iri iri açılmış gözlerle izleyeceğiz.
Bunu da, "Ona varda, bana yok mu" hayıflanması ile uzaktan bakarak tepki içinde yaşayacağız..
Üstelik, TL kullandığımız ve ekonomi ile yaşam için pek şeyi dıştan
ithal etmek zorunda kalan bir toplum olarak, ithalat için, döviz krizi
ile birlikte, kendi toplumsal kaynağını bir nevi enflasyon vergisi
olarak dışa daha fazla ödeyen ve kaynaklarını da bu nedenle daha da
daraltan bir halk olarak, bunu izleyeceğiz.
Evet, Türkiye'de seçimler için ücret artışı önerilerini yapanlar, bize
düşük ücret politikasının faydalarını artık anlatmasınlar.
Açık olan bir şey var. 1 Kasım seçimlerinde Türkiye'de seçimi hangi
parti kaybederse etsin, tek kazanacak olan Asgari ücretliler olacaktır.
Artık bilinen ve öğretilenlerin dışında düşünmeye başlayalım.
Duvar