New York Zirvesi, Değerlendirme...
( Federal Çözümü hedefleyen bir insan olarak, kendi sorumluluğum çerçevesinde bir değerlendirme yapmayı gerekli gördüm. Bunu okuyanlarla paylaşmak istedim).
New York'ta yapılan zirve ile ilgili olarak iki tarafta da siyasi meşrebine göre değerlendirme yapılıyor..
Bu nedenle, New York Zirvesini öncelikle, BM Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Danışmanı Sayın Espen Bart Eide'nin, Havadis Gazetesinde Esra Aygın'la yaptığı röportaj da söyledikleri ile ele almak isterim.
Çünkü, Sayın Eide'nin ifade ettiği pek çok husus, daha evvel bu sayfada Liderlerin Ortak Basın Açıklamalarına dönük ele aldığım değerlendirmede ifade ettiklerim ile öz itibarı ile uyum göstermektedir.
Bu görüşme süreçlerinde yer alan ve Kıbrıs'ın her iki tarafındaki eğilimleri de bir bürokrat olarak değil, ama eski etkili bir siyasetçi gözü ve deneyimi ile de tesbit etme özelliğine sahip olan Sayın Eide'nin tesbitleri, orada yaşananlarla ilgili olarak ciddi mesajlar vermektedir.
EBEDİ ENGELLER...
Ancak açıklamasındaki şu vurgusunu öncelikle ele almak isterim.
"Arkadaşlarım Mustafa ve Nikos her iki toplumda da çözümden kaçınmak için adete üzerinde titrenilen ebedi engelleri ortadan kaldırmak için, gerçekten ellerinden geleni yapmaktadırlar"
Evet, bu tesbit doğrudur.
Bir kere Annan Planı ile başlayan süreçte Kuzeyde, bu "ebedi" engellerin yol açtığı tabular çok sorgulanmıştı. Kıbrıs Türk halkı bunları sarsmıştı.
Ancak Güneyde bu o dönem başarılamamış, hatta sınır kapılarının tek yanlı açılması gibi çok önemli bir adıma dönük olarak dahi Güneyde, siyaset tutuk kalmayı bir yere bırakın, buna bile tepki duymuştu. Yani "ebedi" tabuların arkasına saklanmak tercih edilmişti.
Sonra bunları halkın gayreti geliştirdi ve açtı. Ancak gerçek olan şu oldu. Kuzeyde halk enerjisinin yol açtığı eski tabuların sorgulanmasına, Güneyden cevap gelmemişti.
Şimdi bu noktada bir gerçektir, Sayın Eide'nin dile getirdiği.
Sayın Akıncı ile Sayın Anastasiadis yaptıkları görüşmelerde pek çok tabunun sarsılmasına yol açan gelişmeler sağladılar.
Bunlardan yalnız ikisi üzerinde duracağım.
Örneğin Mülkiyette Sayın Anastasiadis'in konunun Komisyonlarda ele alınmasını prensip olarak kabulü, bu alanda Güneyde siyaseti esir alan bir tabunun sarsılmasına neden oldu.
Sayın Akıncı'nın Garantiler Konusunun yeni şartlarda ele alınabileceği şeklindeki yaklaşımı da Kuzeyde, tokunulmaz sayılan bir tabunun tartışılmasını getirdi.
Burada hakkını yememek lazımdır.
TC Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu'nun da bu "ebedi" tabunun tartışılması meselesine yaptığı katkı çok önemlidir.
İşte bu nedenle Sayın Eide'nin yaptığı bu tesbit doğrudur.
Bu röportajda bu "ebedi tabuların" ele alınmasının yol açtığı gelişmelere bağlı yaptığı diğer değerlendirme de çok önemlidir.
Sayın Eide şöyle diyor:
"Yükselen sesleri, her iki taraftan çözüm karşıtlarının nasıl bir
araya gelip, birbirlerinin en büyük destekçisi haline geldiklerini görüyorum."
Evet, doğru söze ne denir?
Bu gerçeği çok uzun zamandır dile getiriyoruz.
Ancak bakın, New York zirvesi sonrası ayni birliktenlik Türkçe ve Elence devam ediyor.
Her iki tarafta bunların verdiği mesaj ayni.
" New York'tan bir şey çıkmadı."
Yani artık çözüm devinimi konusunda ümit beslemeyin. Böylece toplumların çözüm dinamiğinin içini boşaltmayı amaçlıyorlar.
Ancak bunun ne olduğunu da değerlendirmek gerekir.
Daha evvel, 14 Eylül'de İki Liderin yaptığı Ortak Basın Açıklamasını değerlendirdiğim bu sayfadaki yazıda da buna işaret etmiştim.
O açıklamaya bakarak, "müzakere süreci sonlandı, şimdi barış süreci başlayacak " ümitvar yaklaşımının doğru olmadığını, ayni şekilde o ortak açıklamayı, "içi boş metin " diye tanımlayanların, yada "anlaşamadıklarını duyurdular " gibi yaklaşım ve değerlendirmelerin doğru olmadığını yazmıştım.
Ayni anlayış yine devam ediyor.
Şimdi New York Zirvesinden sonra Sayın Eide'nin, Esra Aygın ile yaptığı röportajda ifade ettiği bir noktanın üzerinden bu buluşmanın içeriğini değerlendirmek istiyorum.
Çünkü, New York'tan göşme içeriğine dönük daha fazla kapsamlı olgular ifade eden bir açıklama gelmemesini, Sayın Eide, Röpertajında, şu çarpıcı gerçekle ifade ediyor.
Sayın Eide:
" İki Taraf arasında büyük bir siyasi kültür farkı var. Bir taraf daha fazla şey söylemek isterken diğeri daha az şey söylemek istiyor. Aslında Prensipte tamamıyle ayni şeyi düşünüyorlar.
Kıbrıs Rum Tarafı bu işi bir kaç haftada bitirip buraya dönmek gerektiğini bilese de 'BM baskı yaptı veya yapay takvim var' izlenimi vermemek için bunu ifade edilmesini istemiyor.
Kıbrıs Türk Tarafı siyasi Kültürü açısından ise format ve tarihler çok önemlidir. Ben olanların sorunu aşmasına yardım etmeliyim.
Eğer format ve tarihlerde ısrar, sorunun aşılmasını zorlaştıracaksa, bunu iletişimin odak noktası haline getirmem" diyor.
Ama arkasından da bir başka konuya değiniyor.
Onu da bunu değerlendirtikten sonra ele alacağım.
Ama önce,' New York'tan kapsamlı açıklama çıkmadı ' yorumlarını bu ifade edilen gerçeğe bağlı değerlendirmek isterim.
Sayın Eide açıkça, iki taraf arasındaki "siyasi Kültür farkını dile getirdi".
Güney ve Kuzey arasında olan bu fark önemlidir.
Nedenleri var. Ama bunun nedenleri yerine bu gerçeğe odaklanmak lazım...
Sayın Eide'nin," İki tarafın Prensipte ayni şeyi düşündükleri" ifadesi, yabana atılacak söz değildir.
Ancak Güneyin kapsamlı açıklama yapılmamasına dönük bizce yanlış olsa dahi sıkıntısı açık.
Bunu Syn Eide ortaya koydu.
İşte bu noktada, Sayın Eide'nin format ve tarihlerde ısrar etmenin " sorunun aşılmasını zorlaştıracaksa, bunu iletişimin odak noktası yapmam" ifadesi çok önemli doğru ve yapıcı bir metot olduğunu öncelikle yazmak isterim.
İşte bu noktada Sayın Akıncı'yı da kutlamak gerekir.
Bunun Zorluğuna ve iç siyaset açısından taşıdığı risklere karşın, bu konuda ayak direten olmaması olumludur. Çünkü bunun süreci tıkayacağını biliyor.
Bu yüzden şimdi New York sonrası, sanki de çok istekli imişler gibi, Federal çözüme şaşı bakanların hep bir ağızdan; "New York'tan doyurucu açıklama gelmedi. Bu artık hiç bir şey olmadığının göstergesidir" diye haykırmalarına kapılmamak gerekir.
İşin püf noktası burasıdır.
Çünkü bu konuda ısrar, sonuç itibarı ile Sayın Eide'nin söylediğini getirir, bu sürecin tamamen çökmesine yol açar.
Bu nedenle New York sonrası gerçekten çözüm isteyenlerin bu konuda yaratılan algı nedeni ile hep bir ağızdan "New York'tan somut bir şey çıkmadı, onun için umut yok haykırışlarına kapılarak, moral bozuklu ile çözüm için, "başka bahara demeleri" çok yanlıştır.
Bu herşeyden evvel Görüşmeci Sayın Akıncı'nın durumunu ve ağırlığını Toplum içinde sarsar.
Nitekim Sayın Akıncı, zirve sonrası, Temsilcilikte düzenlediği basın toplantısın da bence bu konudaki baskıları bilerek buna açıklamasında özel bir yer vermekle de içinde bulunduğu ruh durumunu açığa verdi.
Bu bence yanlıştır.
Sayın Akıncı,"daha çok şey söylenebilinirdi, ancak Rum Tarafının hassasiyetleri nedeni ile daha kapsamlı açıklama yapılamadı" mealinde bunun izahını yapmak durumuna girdi.
İşte Kuzeyde Federal Çözümden yana olanların çok dikkat etmesi gereken konu budur.
New York sonrası neden kapsamlı açıklama yapılamadığı ile ilgili olarak Sayın Eide'nin ifade ettiği bu olgu, kabul etmesek dahi bir gerçektir.
Ancak bu gerçeğe karşın onun ifadesi ile "iki liderin Prensipte aslında ayni şeyi düşünüyorlar " ifadesinde de yansıdığı gibi çözüm gerçeğinin önüne bu geçmemelidir.
Yani bu Güneyin bizce yanlış olan gerçeğine bağlı olarak, format ve açıklama üzerinde ısrar, sürecin özünde, "Prensibte ayni düşünen liderlerin" çözüm dinamiğine dönük oluşan prensip buluşmasına zarar verir. Bu nedenle bunda ısrar yanlıştır.
Bu bakımdan, Kuzeyde, Federal Çözüm isteyenlerin şimdi, bu gerçek nedeni ile New York'tan kapsamlı açıklama çıkmadı diye bu buluşmayı değersiz gösterme eğilimine kapılmaları yanlıştır ve sürece zarar verir...
Bu bakımdan Sayın Akıncı da bu gerçeğe boynu bükük bir yaklaşım içinde olmamalıdır.
Peki bu tamamıyle Kıbrıs Türk Tarafının zaafiyeti veya acizliği diye algılanabilir mi?
Yani bu Türk Tarafının bir geri çekilmesi ve muhatabına avantaj sağlaması mı?
Bakın Sayın Eide bunları ifade ettikten sonra çok başka önemli bir şey daha söylüyor.
Sayın Eide:
" Diğer taraftan- ki bunu söyleyen ilk kişi bendim ve son zamanlarda da çok açık şekilde ortaya koyuyorum- açık uçlu süreçler bizi bir yer götürmez. Bu nedenle iki taraf arasındaki fark- ÖNÜMÜZDEKİ AYLARDA NE OLCAĞINA DAİR BİR ANLAŞMAZLIK DEĞİL, BUNUNLA İLGİLİ NE SÖYLENEBİLECEĞİ İLE İLGİLİ BIR FARKTIR. YANİ SÖYLEMDEKİ NÜANS FARKIDIR"
İşte bu ifadeler bence bu endişeyi giderir ve çok önemlidir.
Bu ifadeden öncelikle o sorduğumuz, yani Güneyin açıklamanın kapsamlı olmamasına dönük tavrı nedeni ile bu konuda gösterilecek olan yapıcı suskunluğun, yada başka ifade biçimi ile ısrar etmemenin sonuç, itibarı ile Kıbrıs Türk Tarafının aleyhine mi olacağı sorusuna burada çok açık bir cevap olduğu nettir.
Ancak bunu yorumlamadan şunu da yazayım.
Sayın Eide'nin, "ucu açık bir süreç bizi çözüme götürmez " sözü; doğrudur,
Kıbrıs Türk tarafından ayrı, bunu ilk kez ifade eden bir BM Yetkilisi oldu. Bu nedenle Güneyden görmediği hakaret kalmamıştı. Onu şeytan haline döndürmeye çalışmışlardı.
İşte bu ifade de açıkça bu soruna dönük Sayın Eide'nin, "ucu açık olan bir sürecin bizi çözüme götüremeyeceği" gerçeğini ifade etmesi çok önemlidir.
Bu da Güneyin endişelerine karşın, Kuzeyin endişelerinin de ele alındığının açık bir ifadesidir.
Dolayısı ile de hem takvim, hemde kapsamlı açıklama yapılmamasına dönük başlatılan ve çoğunun da kapıldığı bu moral kırıklığı doğru değildir.
Burada Sayın Akıncı'yı bu temelde sıkıştırmak,bilin ki sürecin çökmesini arzulayanlara destek olur.
Üstelik Sayın Eide'nin sözlerinde var olan ve önümüzdeki aylarda, iki taraf arasında bu konuda var olan farkın, bir anlaşmazlık değil, ama bununla ilgili ne söylenebileceğine dair bir nüans farkı olduğu ifadesinin, Federal Çözümü arzulayan Türkçe ve Elence Konuşan Herkesin temel alması gereken açıklanmış bir gerçek olduğunun da bilinmesi gerekir.
Yani, New York Zirvesinde kapsamlı bir açıklama, iki lider tarafından yapılmadı, ama esasın olumlu olduğuna dair ciddi mesajı Sayın Eide verdi.
Bu nedenle bu buluşma önemli bir zemin sağladı.
Sürece ciddi bir başka hormon iğnesi verdi.
Üstelik, Sayın Eide New York Zirvesinden sonra, Aslı Aygın'la yapılan röportajında şunu ifade ediyor...
"Toplantıdan çıkan bir diğer sonuç şu: Yönetim ve Güç Paylaşımı, Mülkiyet, AB ve Ekonomi Başlıklarının- tek bir konu dışında - kısa sürede çözüleceğine inanıyorum"
Bu çok açık olarak iki liderin, Ortak Açıklama yapmamasına karşın, ne olduğuna ve bu başlıklarda olumlu gelişme olduğuna yönelik en ciddi açıklamadır.
Ayrıca Sayın Eide'nin, Zirve sonrasında içeride ne olduğuna, ya da yaşandığına dönük olarak:
"İki lider üzerinde henüz antlaşmaya varılmamış konuların çok büyük sayıda olmadığı konusunda hem fikir. Aslında, geriye kalan, stratejik önemdeki bir kaç siyasi konu. Bunların sayısının tek haneli olduğunu söyleyebilirim- ki bu azami 9 demek!
Güvenlik Garantiler ve Toprak bunlardan ikisi"
İşte bu sözler, kanıma göre,sürecin olumlu yanlarını, iki liderin ortak açıklama yapmamasına karşın, yeterince yansıtan ifadelerdir.
İşte bu bakımdan tıpkı, 14 Eylül Ortak Açıklaması gibi, bu Zirve, ne süreci tamamiyle başarı ile noktaladı, ne içi boş, nede anlaşılamadığının teyididir.
Ama Bu Zirve, süreçteki olumlu noktaların evrensel zeminde yansımasını sağladı.
Bu gelecek için önemlidir.
Ayrıca bu Zirve, Ekim'de başlayacak olan Yoğunlaştırlmış görüşme sürecine temel sağladı.
Ayrıca ilan edilmeden, 2016 yılının sonunun, resmi olmasa bile, çözüm konusunda bir takvim olarak anlaşılmasına yol açtı.
Buna bağlı olarak bu Zirve, Ekimdeki Yoğunlaştırılmış görüşmelerle ulaşılan sonuçların, yanısıra yakınlaşılamayan konuların ele alınabileceği, diğer bir üçlü zirve olasılığını da üretti.
Bu ikisi ve 2016 yılı sonu hedefi ile birlikte; 5'li Konferansın olabilmesine dönük ışığın bir mum yerine, bir kaç mum ışığı ile daha da aydınlanıp, bunun mümkün olabilme yoluna ışık katkısı yaptı.
Bu nedenle şimdi Güney ve Kuzeyde özellikle ilan edilmeden, 2016 yılı sonunun, çözüm çerçevesinin oluşmasının hedef tarihi olduğunun, evrensel zeminde de yansıması nedeni ile Federal Çözüm karşıtlarının artık Kuzey ve Güneyde önemli kargaşa yaratılabilmesine dönükte çabaya, bir temel sağladığını da bilerek, buna hazırlıklı olmamız gerekir.
Bunun için Ekim ayına dönük, Yoğunlaştırılmış görüşmelere hazır olmak gerekir.
Bakın göreceksiniz, Sayın Akıncı'nın New York dönüşü sonrasında önce Meclis'te çok önemli bir siyasi tartışma yaşanacak.
Sürece dönük Hükümet ve onun destekçileri bir kuşku ve belirsizlik yaratma oyununa girecek.
Güneyde de Kuzeydeki bu kesimleri besleyecek, çıkış ve değerlendirmeler oyunu oynanacak.
Yani, Yıl sonun kadar iki tarafın çözüm karşıtları, can havli ile birbirlerini besleyecek tavırlar geliştirecekler.
İşte bu dönemde bize düşen, sürecin sıkıntılarını bilerek, iki lidere de yardımcı olacak atmosferi sağlamak ve beslemek olacaktır. Bunun İçin Ekim sürecine ortak paydaların gelişmesi için katkı sağlamak gerekir.
Ayni zamanda Türkiye kamuoyunun da çözüme desteğini artırmak için, dikkatli ve yapıcı dille ve anlayışlarla davranarak, sürecin gelişmesi ve yıl sonu, çerçevenin ortaya çıkmasına dönük katkı sağlamak gerekir.
Yani önümüzdeki dönemde, düşünmek, tartışmak, üretmek ve bunları halkla bütünleştirmek için gayret içinde olmamız gerekir.
Ama üzülüyorum. Çünkü TDP kendi iç sorunları ile, CTP Kurultay süreci ile de uğraşacak. Bunları kırıp dökmeden, akıl ve sorumluluk dolu yaklaşımlarla geçirmek esas olmalıdır.
Çünkü kim ne isterse desin, New York zirvesi çözüm olasılığının 2016 yılı sonuna dönük hedeflenmesine evrensel zemin sağladı. Şimdi 5'li Konferansın gelişmesini sağlayacak zemini sağlamlaştırmak ve yolu aşmak görevi önümüzdedir.
Duvar