SUYU TARTIŞMAK, VAR OLMANIN İŞARETİ....
Su konusu yine tartışmanın odağında. Böylesi önemli ve ciddi bir kaynağın tartışma konusu olması yadırganabilir.
Ancak görüldüğü kadarı ile tartışmaların özü ve içeriği olayın kendisine dönük değildir.
Bunun kıymetini ve değerini bilmeyeni, ifade etmeyeni daha görmedim.
Bu nedenle bu tartışmaları ve arayışları yadırgamayı da doğrusu anlamadım.
Yani, bu topraklarda yaşayan insanlar, düşünmemeli ve kendilerine söylenen her şeye ve söze; tavırsız, kayıtsız, koşulsuz uymaları mı gerekir?
O zaman nasıl halk, devlet veya toplum olunur? Eğer siz kendi düşünce dünyanızı ve toplumsal dinamiklerinizi canlı tutmaz ve devinim içine koymazsanız, nasıl iddia sahibi olursunuz?
Bu nedenle, gerek Türkiye'de, gerekse de Kıbrıs'ta SU konusunda yapılan tartışmaları yadırgayan ve bu tartışmaları boğmaya çalışanları hiç anlayamıyorum. Bunu yapan gerçekte, bu topraklarda yaşayan insanların dinamizmine ve halk olma devinimine kurşun sıkar.
Kimine göre yanlış olan görüşler de bu tartışma sürecinde ifade edilebilir. Buna dönük tavır ise hakaret veya sindirme tavrı olamaz.
Eğer demokratınız, en aykırı görüşlere hakaret veya sindirme ile yanıt veremezsiniz.
Hele yanıtınız devlet gücü ile sindirmek veya Türkiye'ye dönük sevgiyi istismar etmekse, bu tartışmalarda demek ki siz güçsüzsünüz. İnandırıcı da olamazsınız. Aksine korktuğunuz başınıza gelir, en önem verdiğiniz değerler, insanlar içinde içselleşmez.
Bu topraklarda insanları kendine göre yeterince Türk ve Müslüman yapmak hedefi ile hareket edenler bu tavırlarla bir yere varamadı. Aksi etkilere yol döşediler.
Ama hala bütün bu yaşanmışlıklardan ders çıkartılmadığı görülmektedir.
Bu metotlarla hem devleti, hemde Türkiye'yi kendi ellleri ile yıprattılar..
Bu yüzden beğenmediğiniz veya katılmadığınız görüşlere dönük, görüşle cevap vermelisiniz..
Böylece bu tartışmaları duyan, okuyan sizin gibi aklı ve izanı olan her insanımızda kendi görüşünü şekillendirir.
Bu halka güven duymanın temelidir. Kimse korkmasın, bu halk," ne davulcuya gider, ne zurnacıya". Bu toprakların insanı," iğne deliğinden dünyayı seyretme ve değerlendirme" kabiliyetindedir.
Siz kendinizi halk adına, her şeyi bilen yerine koyamazsınız.
Halk eğriyi, doğruyu değerlendirebilecek kapasitedir. Bu yüzden bu tartışmalardan ürkmek değil, aksine sevinmek gerekir.
HÜKÜMET ETME SORUMLULUĞU
Ancak Hükümet edenin bu süreçte ciddi bir sorumluluğu vardır.
Bakın, Hükümet, SU konusunda Türkiye ile görüşüp geçici dönem ile ilgili Protokol imzaladı.
Bu Protokol sorgulanmamalı mı?
Herşeyden evvel halk adına bu imzayı atan, açıklıkla tüm sorulara cevap vermelidir.
Çünkü bu işte izahı yapılması gerekenler var.
İmzadan sonra ilgili Bakan açıkladı.
"Türkiye suyun fiyatını 6.30 TL olarak istedi, biz tartışarak bunu 2.30 TL'ye düşürdük"dedi.
Şimdi bu açıklama ile ne ifade edilmek istendi? Çünkü 2 TL ile 6 TL arasında büyük fark var..
Bu açıklamayı yapan Hükümet eğer susarsa; "kesin sesinizi ve oturun oturduğunuz yerde, 2.30 TL'yi tartışmasız kabul edin, bakın Türkiye ne istedi", demek mi istiyor?bu suskunluğun hedefi bu mu? Yani insanlara ölümü gösterip, onları sıtmaya razı etmek mi istemektesiniz?
Niyet bu olabilir....
Ama ilgili Bakanın bu açıklaması ile çıkan bir başka sonuçta, demek ki Türkiye çok insafsız ve gaddar değerlendirmesi olmaz mı?
Bu mesaj bu şekilde içeriksiz verilirse, bundan çıkan anlam da bu olur.
Peki, o zaman başka sorular da ortaya çıkar?
Türkiye, suyun fiyatını 6.30 TL olarak ifade ederken hangi hesaplamayı yaptı?
Siz, 2.30 TL'ye bunu bağlarken hangi hesaplamayı yaptınız?
Çünkü, 2 TL ile 6 TL arasında büyük fark var. Bunun açıklığa kavuşturulması gerekir.
Bakın, suyun 2.30 TL olarak bağlanması ile ilgili olarak sorulan sorulara ilgili Bakan "Suyun fiyatını bilinen hesaplama ile yaptık" diye yanıt veriyor.
Madem öyle ve bilinen hesaplama yolu ile yaptınız, o zaman bunun bileşenlerini neden tek tek fiyat bazlı hala açıklamıyorsunuz?
Açıkla da bilinsin. Madem bilinen yolla bu yapıldı.
Yani, suyun bu fiyattan verilmesini sağlayan elektrik maliyeti şu, bakım-onarım, işletme gideri, kar şu kadar ve diğer faktörler de bunlar, yani maliyeti oluşturan tüm faktörlerin fiyatını tek tek neden açıklamıyorsunuz?
AMA.....
Ama iş elektiriğe geldimi farklı. Tümü bülbül kesiliyor.
Yakıt gideri şu kadar, personel gideri bu kadar, kayıp kaçak bu kadar, yatırım, bakım onarım şu kadar diye ayrıntılı maliyet hesapları havada uçuyor.
Bence doğru bir tavırla KIB- TEK'in ve EL -SEN'in yönetimi de bunları sürekli açıklıyor.
Bu açıklamalar üzerine başka insanlarda kendilerine göre değerlendirmeler yapıp bunları tartışıyor.
Elektirikte özelleştirmeye adımı atmak için bunu savunanlarda, bu verileri tartışmaya taşıyor.
Ayni şekilde verili durum bazında da özelleştirmeye karşı olanlarda görüş beyan ediyor, böylece elektriğin maliyetini ve fiyatını en ince ayrıntısında tartışır oluyoruz.
Ancak iş, su konusuna geldimi, maliyet üzerinden özelleştirmeyi savunanlar, SU konusundaki maliyet tartışmasında, dut yemiş bülbüle dönüyorlar..
Neden?
Bu soruya yanıt nedir? Su insanın en hayati ihtiyaçlarındandır. Acı dahi olsa, herşeyin açıklıkla bu konuda ortaya konması gerekmez mi?
GEÇİŞ DÖNEMİ PROTOKOLU
Peki imzalanan geçiş dönemi protokolu tartışılmamalı mı?
Bakın, bu Geçiş Döneminin ne kadar süre ile olacağına dair bu Prtokuolda bir ifade açıklıkla belirtilmiyor.
Bu arada bu Geçiş dönemi Protokolunda, Meclis'te onaylanan esas Protokolla ters hükümler de var.
Esas Protokolda ihaleyi KKTC devletinin açacağı hükmü var.
Şimdi geçiş döneminde ihaleyi DSİ'nin açacağı hükmü var. Neden?
Bu süre bir yıllık mı olacak? Yoksa daha uzun mu. Bu geçiş döneminin nasıl sonlanacağına dair bir hüküm de ayrıca yok? Buna kim, nasıl, hangi tesbitlerle karar verecek? Bu yok.
Buda yarının kavgasının temeli olacak. Bittiydi, bitmediydi. Şimdiden al başına derdi.
Bunu sorgulamak suç mu? Bu konuda hükümetin açıklama yapması gerekmiyor mu?
Peki, bu Geçiş dönemi için 2.30 TL olarak ifade edilen su fiyatı, geçiş döneminin sonunda ne olacak?
İlgili Bakanın açıkladığı Türkiye'nin talep ettiği 6.30 TL yeniden gündeme gelecek mi?
Bu konuda bir açıklama borcu yok mu, yönetenlerin?
Ayrıca, Meclis'ten onaylanan esas SU Protokolunda ihaleye KKTC tarafından çıkılacağı hükmü var. Ancak geçiş döneminde bu İhalenin DSİ tarafından yapılacağı yazılıyor.
Ayrıca Meclis'ten onaylanan esas Su Protokoluna aykırı bir şekilde, bu geçiş döneminde suyun yönetim, denetim ve gözetiminin DSİ tarafından yapılacağı imzalandı. Meclisten geçen esas Protokolda bunun devlet tarafından yapılacağı hükmü var.
Esasa aykırı olan bu durum nedir? Bu sorgulanmamalı mı? Meclis'te onaylanan iki devlet arasında imzalanan esas Protokola aykırı bu durum ne, diye sormak suç mu?
Çünkü Geçiş sürecinin ne kadar olacağı da açık değil?
Peki, DSİ bu geçiş döneminde bu iş için, KTMMOB bünyesinde yine bu devletin kararı ile kurulan ve elemanlarının DSİ tarafından eğitildiği birimden neden hizmet alımı yapmıyor diye sormak, ayıp mı?
Hem süre belli değil, hem fiyatin bileşenleri halka açıklanmıyor.
Peki, bu belli olmayan sürenin sonunda bu ihaleyi alacak olanın, yarın esas ihale çıktıktan sonra rakibi kim olabilir ki? Yani geçiş döneminin içinde bunu alan, kalıcı olacak diye düşünmek suç mu? Bu doğru mu?
Bütün bu ve benzeri konuları tartışmak, kanıma göre demokrasinin, açıklığın ve halka karşı sorumluluğun bizzat kendisidir.
Eğer siz bunları düşünenlere dönük sağlıklı açıklamalar yapmaz ve halkı veriler üzerinden aydınlatmazsanız, bu halka dönük görev yapmamış olursunuz.
Çünkü bunu yapmayarak, tartışmayan, düşünmeyen, dinamizimden yoksun bir toplum oluşturursunuz.
Böyle bir toplumda ne halk olabilir, ne de onun devleti, devlet olabilir.
Dünyadan kabul görmeyi, toplumsal var oluş için hedefleyen bir halk, bunları ele almazsa, dünyada değer verilen bir halk ve devlet olamaz.
Yani SUYU her açıdan tartışmak, bu topraklarda bir halk ve onun demokratik dinamiği olduğunun bir işaretidir.
Bu tartışmayı Belediyeleri para ile baskılayarak boğmak veya susuzluğun yakıcı acısı içinde, herşeyde razı bir hale insanları dönüştürmekle bir yere varılamaz.
Bunu hedefleyen varsa, bilsin ki bindiği dalı keser. Halkı halk olmaktan, devletin kurumsallaşmasını da öldürmekten başka bir şeye de hizmet etmez.
Bunu yapan Su gibi çok aziz bir olayı bu ülkeye ve insanına kazandıran Türkiye'ye karşı da görevini yapmaz.
Çünkü esas olan bu topraklarda canlı, dinamik bir toplumun olmasıdır. Yoksa su olduğu için yazayım. Balık gibi, içinde yaşadığı deryanın esaslarını düşünmeyen bir insanlar güruhundan başka bir şey olmayız. Bunun da kimseye faydası olmaz.
Duvar